Serdar Demirel

Serdar Demirel

Kamusal hayatta etik krizi

Kamusal hayatta etik krizi

Geçen haftayı Avusturya’da geçirdim. Bu gezinin asıl gâyesi, Salzburg şehrinde düzenlenen “İkinci Küresel Konferans: Kamusal Hayatta Etik” başlıklı konferansta bir tebliğ sunmaktı.
Konferans sonrası ise Viyana’da Türkiyeli öğrencilerin kurduğu WONDER’in dâvetine iştirak ederek orada bazı etkinliklere katıldım. Bu iki programı ayrı ayrı değerlendirmek istiyorum. Ama bu yazıda Kamusal Hayatta Etik Konferansı’nı ele alacağız.
İspanya’dan Meksika’ya, İngiltere’den Amerika’ya, Romanya’dan Hollanda’ya birçok farklı ülkeden bir araya gelen akademisyenler kamusal hayatın farklı alanlarında yaşanan ahlâkî krizleri gündeme getirdiler, çözüm önerilerinde bulunup bunları müzâkare ettiler.
Öne çıkan konular ise şunlar oldu; siyaset arenasında ve bürokratik hayatta yaşanan hukuksuzluklar, “bir sesi olmayan kitleler”in haklarının savunulması ve onların aktif hayata sesleriyle katılması. Bunları tartıştık. Ben de, insanın yaşama hakkını ne zaman elde ettiği konusunu ele aldım.
Katılımcılar arasında tek Müslüman bendim. Benim yaklaşımımla onların yaklaşımı arasında örtüşen hususlar olsa da, özde farklılığın olduğu gözden kaçmıyordu. Çünkü ben, ahlâk konusunun dinden bağımsız ele alınamayacağına inanıyorum. Allah inancı etrafında örgülenmeyen bir ahlâk sisteminin eksik ve yaptırımsız kalacağını söylüyorum. Diğer katılımcıların yaklaşımına ise seküler bakış egemendi.
İnsanın niye ahlâklı olması gerektiğine net ve bağlayıcı cevaplar veremiyorlardı. Ahlâklı olmanın getireceği yararların altı çiziliyor, ama, ahlâklı olmanın insana yaşatacağı zorlukların da ne adına katlanılması gerektiği açıklanamıyordu.
Meselâ, rüşvet vermeden işin yapılmadığı bir ülkede ahlâklı olmanın bir gereği olarak rüşvet vermemenin getireceği sıkıntılar, mahkemede güçlüye karşı doğruları söylemenin taşıdığı riskler...
Velhâsıl, seküler algı ahlâkın gerekliliğini söylerken ahiret buudunu ve bunun kaynağı olan Allah inancını görmezden gelince, erdemli olmanın bedelini ödemeyi izah etmekte eksik kalıyor, ikna edemiyor.
Bu zeminde kamusal hayatta etikten maksat daha çok siyasi partilerin ve siyasetçilerin kamu yararını gözetmeleri, yolsuzluklara bulaşmamaları, bürokrasinin işini hakkıyla yapması, âdil olmaları, vatandaşın kurallara bağlı kalması gibi salt dünyevî ihtiyaçlar oluyor. Bunların önemli olduğuna kuşku yok elbette.
Diyebiliriz ki, ortada bireyler arası ve birey ile toplum, toplum ile devlet ilişkisinin daha sistemli devam etmesini kolaylaştıracak bir mekanizma arayışı sözkonusu. Bu bakışa göre vergisini veren bir fahişe işinde de aldatmıyorsa, gâyet ahlâklıdır! Aşkın boyutu olmayan etik sistemi arayışlarının eksik kalmaya mahkûm olduğu izahtan varestedir.
Bütün mesele sanki devlet denilen mekanizmaya, ya da sisteme sadık kullar üretmek! Bunun insana kalıcı mutluluk getireceğini söylemek mümkün mü?
Konferansta bu tür konuları teatî ederken bazı mânidar durumlar da yaşandı.
Katılımcılar genel anlamda kendi ülkelerindeki ahlâk zaafiyetlerinin altını çizip durdular. Amerika veya İngiltere gibi ülkelerden gelen katılımcılar sorunun altını çizdikten sonra çözüm göstermede zorlandılar. Ancak Romanya’dan gelen hanım akademisyen Irina Ionascu, ülkesinde yaşanan politik yolsuzlukların demokrasiyle çözümlenebileceğini iddia ediyor, demokrasiyi ahlâk krizini çözecek en büyük araç olarak öne sürüyordu.
“Demokrasiye sahip olduğu hâlde ahlâkın zirvesinde olan bir ülke var mı?” sorusu kaçınılmaz olarak kendisine sorulacaktı. Bayan Ionascu’ya göre evet, vardı; o da ABD. Sanırım bu bakış size de hiç yabancı gelmedi!
İroniye bakın ki, kimi kalkınmakta olan ülkelerden gelen katılımcılar ideal model olarak ABD’yi gösterirken ABD’den gelen katılımcılar ise kendi ülkelerindeki ahlâk zaaflarını masaya yatırıyorlardı.
ABD’nin çıkarları için Irak’ı yağmalaması, Afganistan’ı işgali, şüphelileri gizli işkencehânelerden geçirmesi ve mahkemeye çıkarmadan tutması, İsrail’i dişine kadar silahlandırması, Ermeni meselesi dolayımıyla başka halkların acıları üzerinden siyasi entrikalar çevirmesi...
Ahlâk zemininde izahı mümkün olmayan bu türden nice yüz kızartıcı eylemler ise akla gelmiyor.
Neyse.
Katılımcılar, kamusal alanda etik kurallarını yaygınlaştırmak için âdil bir sistemin kurulması gerektiğinin altını özenle çizdiler. Bu sebeple de halk iradesinin öncelenmesinin, şeffaflık ve denetim mekanizmasının önemini işaretlediler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi