Serdar Demirel

Serdar Demirel

Batı’da ifade özgürlüğünün sınırlarına dair

Batı’da ifade özgürlüğünün sınırlarına dair

Batı’da her şeyin eleştirilebildiği, her cinsten aykırı fikrin özgürce ifade edilebildiği kanısı, bizde hayli yaygındır. Bu kanının oluşmasının sebebi olarak Batı’da özgün ve hür düşünceye atfedilen önemin tartışmasız kabulünü ve bu bağlamda liberallerin propaganda gücünü gösterebiliriz sanırım.
Bu kanının pek de doğru olmadığını görmek gerek. Evet, o dünyada eleştiri ve ifade hürriyeti kültürü yaygındır, ama bunun sınırsız olduğunu kimse iddia edemez.
Batı’yı sıradan bir objektif okuma çabası bile o dünyada da düşünceyi ifade hürriyetinin kırmızı çizgilerinin olduğunu ortaya koyacaktır. Yeter ki önyargısız davranılsın.
Batı’da bugün çok güçlü olan düşünce özgürlüğü ve düşündüğünü söyleme geleneği büyük bedellerden sonra mümkün olmuştur. Ancak bu, paradigma içinde kaldıkça böyledir, paradigma dışına çıktığında ise Batı’nın pek de aykırı düşünceye tahammülü yoktur.
Batı’da fikir beyanının sınırları deyince iki kırmızı çizgili alandan bahsettiğimi söylemeliyim. İlki, Batı’yı genel anlamda kuşatan seküler alan, ikincisi ise kilisenin etkinliği sınırlandırılmış olsa da tasallutunda olan dinî alan. Her iki alanın da kırmızı çizgileri vardır.
Seküler dünya görüşünün üzerine kurulduğu paradigma, sekülerizmin kutsalıdır. Sekülerizm ve kutsalın bir araya gelmeyeceği sanılır. İlk yanlış budur zaten. Sekülerizm, ürettiği din dışı kutsallarını, kuşkusuz, kutsal tanımının içine sokmaz, ama, onlara yaklaşım tarzı kutsala inananların kutsallarına yaklaşım tarzından hiç de farklı değildir.
Bu çelişki, sekülerizmin bir taraftan mutlak doğruların diğer taraftan da mutlak kötülerin altını çizerken ortaya çıkar. Varoluşu siyah ve beyaz anlamlandırmanın kaçınılmaz sonucudur bu. Siyaseti dinden bağımsız kurmak, hayatın merkezine insanı yerleştirmek, insan düşüncesini vahiyden bağımsız ele almak bu kabilden birer örnek teşkil eder.
Şeytanlaştırılmış mutlak kötüleri de vardır. Fikir hürriyeti adına bile dile getirilemez bunlar. Meselâ, peçe. Peçeye inanırsınız, inanmazsınız, ayrı bir şey. Ama peçeye özgürlüğü ifade özgürlüğüne istinaden savunabilmelisiniz değil mi, ama savunamazsınız, zira bu bir kırmızı çizgidir.
Meselâ, çok eşlilik (polygamy). Sebep ne olursa olsun, çok eşliliği hiçbir şekilde makul göremez, bunu fikir hürriyeti adına bile dile getiremezsiniz. Bu bir kırmızı çizgidir, paradigma dışıdır.
Bu tür kırmızı çizgilerin varlığının haklılığını savunmak adına ne denirse densin, sonuç, ifade hürriyetinin sınırlanmasıdır. Paradigma içinde özgürlüğü savunmak kolay oysa. Zor olan, paradigma dışında da olsa ifade özgürlüğünün yanında durmaktır. Bu da özgürlüğün sınırlarına dair bir nirengi noktasıdır.
Aslında bu bağlamda söylenecek çok şey var, lâkin bu yazdıklarımız bile kimilerinin zihin konforunu bozmaya yetecektir.
Diğer alana gelince, o da; dinî alandır. Sanıldığının aksine Batı’da herkes din hakkında istediğini söyleyemez. Bunun da kırmızı çizgileri vardır.
Seküler alanda kalıp dini eleştirenler elbette vardır, bunu inkâr ediyor değiliz. Ancak onların bu hususta mutlak özgür davrandığını kimse söyleyemez. Fakat bizim maksadımız bu sınıf değil.
Bizim maksadımız dinî zeminde kalıp da, dini, yahut Kilise dogmalarını istediği gibi eleştirme kültürünün sınırlarına dairdir. Burada da büyük bir yanılgı vardır. Hıristiyan ilahiyatçılar bırakın kutsal kitabı, Kilise’nin kararlarını bile çok fazla eleştiremezler.
İlahiyatçı kimliğiyle ortaya çıkan, bu kimliğin verdiği avantajları kullanarak ve dini alanda durarak yahut durduğunu iddia ederek bizde olduğu gibi orada da “vahiy tenkitçiliği” yapanların bir benzerini pek göremezsiniz.
Bizde, adam ilahiyatçı kisvesini üstüne alınca din adına her türlü vahiy tenkitçiliğini yapabileceğini sanıyor. Bu yüzden olsa gerek toplumda ilahiyatçılara olan saygı her geçen gün azalıyor maalesef.
Bu durum da beni çok rahatsız ediyor. Hâlbuki onlar toplumun saygı duyması gereken rol model kişiler olmalıdır. Elbette öyle olanların varlığından kuşku duymuyorum. Zaten vahiy tenkitçilerinin varlığı da en çok onları yaralıyor.
Velhâsıl, çok öykündüğümüz Batı’da eleştiri kültürü sanıldığı gibi kırmızı çizgisiz değildir. Birileri bunu, bize dair olanı sınırsız eleştirenlere hatırlatmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi