Demokrasi
Demokrasi denince; “Demokrasi, bu ümmete Allah’ın bir lütfudur” diyen yazar arkadaşım aklıma gelir. Allah, lütuf olarak (hâşâ) kendi sistemini değil de beşerin icat ettiği demokrasiyi lütuf olarak göndermiş oluyor. Aslında söylemek istediği, İslam’ı idare edenler seçimle oluyor, demokrasiler de seçimle olur. Demokrasi İslam’a aykırı değildir demek istiyor. Bu tür düşünceler zorlayıcıdır. Sisteme mazeret üretme ya da, içindeki hastalığa cevap bulmadır. İçindeki sıkıntıya çare aramadır. Her düşünen bilir ki, iki sistemin de hedefi farklıdır. Beşer içerikli olanın hedefi, insan ve insanın nefsini tatmindir. İlahi içerikli olanın hedefi adalet ve eşitliği sağlamak, ahirete iyi bir kul olarak gelmesidir.
İçinde yaşanılan sistem demokrasi olabilir, insanlar da onun emir ve sultasında bulunabilir. Değişmeyen kuralı, kanunlarını insan yapar, beşerin istek ve arzularına göre değişim gösterir ya da yenilenir.
İslami kanunlar ise değişmez, insanın istek ve arzularına göre şekil almaz, ilahi kanunlar önünde herkes eşittir.
Demokrasi ile İslam birbirine sempati duymaz. Birbirini reddeder. Birinin olduğu yerde diğeri yoktur. Hal böyle olunca da birini diğeri içinde yorumlamak, uyumlu göstermek, en hafifinden pişkinliktir, acizliktir.
Vahye dayanan inanç sistemine göre, demokrasi kâfirî bir sistemdir. Allah’ın hududuna müdahaledir. Kendisini Allah yerine koymadır. Güç ve kudrette Allah ile yarışmadır. İslam’da hüküm verme Allah’a aittir.
Allah;
“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Sadece ve sadece kendisine ibadet etmenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur.” (Yusuf, 40)
Bugünün Türkiyesinde inananlar, beşeri güç ile vahyin arasında gidip gelmektedir. En çok güçlüğü de ‘inandım’ diyenler çekmektedir. Allah’ın emirlerine itaat ettiklerini söyledikleri halde demokrasiye de yorum getirmekteler. İslam’la demokrasinin bir arada yaşanabilirliğini iddia ederler. “Kimsenin ibadetine mani olan mı var? Camiler herkese açık” diyenlere karşı Allah’ın emirlerini hatırlatınca da “Demokrasiyi biz getirmedik, böyle bulduk. Ne yapalım? Yok ederler. Hizmet edemeyiz. Ümmeti zora sokarız. Ailemiz, kızımız, oğlumuz, işimiz, gücümüz var. Ne yapabiliriz? Yapacağımız, makam ve mevkileri işgal etmek, sistemi sistem içinde çökertmek lazımdır. Bu günün cihadı da budur” derler. Derler, derler!..
“Sistemi ayakta tutan biziz” demezler de, Allah’ın “Sizden olan emir sahiplerine itaat edin” buyruğunu da, namaz kılan, hacca giden idareciler olarak yorumlarlar. Bu tür idarecilerin çoğalması ile sistemle mücadele ettiklerini söylerler. Sistemlerin bu tür insanlarca desteklendiğini, güçlendiğini, meşruiyet kazandığını dile getirmezler.
Allah, dininin dışındaki bütün beşeri sistemleri zulüm kabul eder. Beşeri sistemler insanları ezmek için vardır. Adaleti yok etmek için vardır. İnsanların kendi arzularını tatmin için vardır. Allah bu sistemleri benimsemeyi değil ona meyletmeyi bile yasaklar:
“Zulmedenlere sakın meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur.” (El-Hud – 113)
Seleflerimiz, zalimlerin hokkasına mürekkep koymayı, kalemlerini yontmayı, onların elbiselerini dikmeyi, onlara yardım etmeyi bile ateşe dokunma vesilesi sayar. Bugünün Müslümanı ise:
Sistemin içinde bulunmayı, onlarla hemdem olmayı hizmet saymakta, üç günlük dünya için, beşeri sistemlerle yaşamaktadır.
Allah’ın Resulü: “Ben müşriklerin ortasında duran bir Müslümandan beriyim.”
Allah: “Allah hüküm koymada kendisine ortak kabul etmez.” (Kehf – 26)
“Hüküm verme ancak Allah’a aittir.” (Yusuf – 40)
“Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklerden olursunuz.” (Tevbe – 13)
Emirler bu kadar açık iken:
Demokrasi adına, beşeri sistemlerin kanunlarını koyma, koruma, tanzim, mü’minlere yakışmaz. Namaz kılsa da, hacca gitse de, ehl-i takva olup uçsa da mü’minin yapacağı iş değildir