Yumrukların asıl sahibi kim?

Yumrukların asıl sahibi kim?

Peş peşe gelen iki saldırıyla, önce Ahmet Türk’ün ardından Taner Yıldız’ın hedef seçilmesi, bu ülkede -hala- neler olabileceğine dair herkese bir fikir vermiş olmalı. Fakat bu iki olaydan daha önemlisi, saldırıları ‘anlayışla’ karşılama eğiliminin yüksek sesle dile getirilmesi.

‘Toplumu bu kadar gerginliğe sürüklerseniz, olacağı budur’ diyenler, ne yazık ki bir avuç Yılmaz Özdil’den ibaret değil. Bu tür olaylarda sağduyunun yüksek sesle ifadesini elbette önemsemek gerekir. İnternet sitelerinde, özellikle gençlerin bir şekilde takip ettiği sanal ortamlarda ne olup bittiğine şöyle bir göz atmak, bu söylediklerimi anlamak için yeterli.

Saldırıların bir şekilde açılım süreci ve benzeri gelişmelerle ilişkilendirilmesi, bunları hoşgören bir zihniyetin yansımasından başka bir şey değil. Uzun zamandır özellikle Habur’da yaşanan gelişmeleri merkeze alan, ardından şehit cenazeleri üzerinden kendisini göstermeye başlayan bir dip dalga tezgahlanıyor. Buna hangi siyasi anlayışların su taşıdığı da herkesin malumu.

Meclis’te gece gündüz demeden devam eden anayasa görüşmeleri, muhalefetin bu meselede gösterdiği tavır, bu dip dalgayı besliyor. Başka bir deyişle, muhalefetin anayasa konusundaki ‘ayrıştırıcı’ politikaları, çok farklı alanlardaki öfkeyi tırmandırıyor.

***

Öncelikle gerek Ahmet Türk’e, gerekse Taner Yıldız’a yönelik saldırıların, münferit, anlık patlama sonucu ortaya çıkmış işler gibi görülmesi veya gösterilmesi, meseleyi daha vahim hale getirmenin dışında bir anlam taşımıyor. Dahası bu tür yaklaşımlar, olup bitene gizli bir meşruiyet yüklüyor. Dolayısıyla da yeni yumruk girişimlerine kapı aralıyor.

Endişemi artıran bir başka

nokta daha var. O da iki saldırının, Türkiye’nin mevcut tablosunda ne anlama geldiği konusunda ciddi bir yaklaşımın sergilenmemesi. Bir tarafta bunları ‘toplumsal tepki’ parantezine alma girişimleri, Yılmaz Özdil benzeri tahrikler. Öte yanda olayların nereye uzanabileceğini doğru dürüst tarif edemeyen bir yaklaşım. Unutmayalım, doğru dürüst bir tarife kavuşmayan her tehdit, devam etmeye ve büyümeye adaydır.
***

Daha önce de dikkat çekmeye çalıştığım bir konuyu, tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Türkiye’nin kendi bölgesinde ve dünyada sahip olduğu yeni rol ve giderek artan etkinliği, büyük resimde olup biteni doğru anlamaya yardımcı olabilir.

Samsun’da ya da Kayseri’de, anlık tepkiler gibi görünen saldırıların perde arkasında, Türkiye’nin yeni konumu üzerindeki tartışmaların olmadığını düşünmek imkansız. Bu rol, pek çok ülkenin dikkatini çekerken, bazı ülkelerin de Türkiye’ye yönelik operasyonlarını şekillendirmeye çok müsait.

Türkiye’nin sorunların parçası olmaktan çıkan ve kendisine ‘tehdit’ dayatılan bir ülke olmadığını, bırakın dünyaya, henüz kendimize anlatabilmiş değiliz. İşte bu gücü kırmak ya da en azından duraklatmak adına, bazı ülkelerin ne kadar heveskar davranacağını görmek için kocaman analizler yapmaya gerek yok.

Türkiye’de aşırı milliyetçi, ulusalcı dalgayı geçmişten bu yana kendi lehinde yönlendirmeyi başaran ülkeler var. Bunların sahneden çekilmediğini, hatta yeni dönemde çok daha ‘operasyonel’ işler peşinde olacaklarını dikkate almak zorundayız.

Yumruk’lara kılıf arayanlar, umarız tüm bunları bir kez daha düşünme fırsatı bulabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi