40 yılda bir gerekir ama…
Gel de, zamanın Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'e, yine zamanın Refah Partisi Tokat Milletvekili Ahmet Fevzi İnceöz'ün söylediklerini hatırlama şimdi!..
Hemşehrisi Dr. A. Fevzi İnceöz'le sohbet ederken: "Sizinkiler tarafından öldürülmekten korkuyorum" der, Yekta Güngör Özden.
Dr. İnceöz ise: "Sen bizimkilerin seni vurmasından çok, suçu bizimkilerin üzerine atmak için sizinkilerin seni vuracak olmalarından kork asıl" der, Özden'e...
Bu konuşmadan önce ve sonra yaşanan birçok olay gibi; 4 sene sonra yine gündemimize gelen 17 Mayıs 2006 tarihli Danıştay'a saldırı olayı da, yukarda naklettiğim ve aslında bir şakalaşma olan diyalogda sarfedilen sözlerin, aslında ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor...
Danıştay saldırısının da, ideolojik karşıtlık sebebiyle işlendiği iddia edilen ve hâlâ tam olarak aydınlatılamayan birçok tanınmış isme yönelik suikastler gibi, aslında provokasyonu hedefleyen bir olay olduğu, artık ayan-beyan ortaya çıkmış durumda.
Danıştay saldırısının hemen sonrasında yaşananlar, hatırladıkça birilerinin yüzlerinin kızarmasını gerektirecek şekilde şeylerdi, malum.
Saldırının laik cumhuriyete yapılmış bir saldırı olduğunu söyleyenler, olayın Türkiye'nin 11 Eylül'ü olduğu yorumunu yapanlar, saldırganın olay sırasında tekbir getirdiğini ileri sürenler... gırla gidiyordu...
Köprülerin altından çok sular aktı ve şimdi biz, sözkonusu saldırının o zaman söylendiği gibi değil, provokatif tarafı ağır basan bambaşka sebeplerle gerçekleştirildiğini; saldırgan ve kendisi ile beraber hareket edenlerin, kendilerine uygun görülen kimliklerle zerre kadar alakaları olmadığını... biliyoruz.
Danıştay saldırısının üzerinden geçen 4 seneden sonra, bugün itibariyle, öğrendiğimiz ve herbirisi kendi çapında oldukça önemli başka şeyler de var.
Son gelişmeler, saldırı günü bozuk olduğu iddia edilen güvenlik kameralarının aslında bozuk filan olmadığını; muhtemelen saldırıyı bir şekilde maskelemek isteyen birilerinin, saldırıdan önceki güne ait kamera kayıtlarıyla da oynadıklarını ortaya koyuyor.
Üzerinde silahla Danıştay'a nasıl girebildiği hâlâ tartışma konusu olan saldırganın, olaydan sonra kaçmaya çalışırken, tesadüfen orada bulunan polislerce yakalandığı hatırlandığında; kamera kayıtlarıyla oynanmasının ve dahi o gün kameraların çalışmamasının anlamı da ortaya çıkıyor...
Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurumlarından birisi olan Danıştay'a kurulan güvenlik sisteminin, o gün çalışmadığı, daha doğrusu çalıştırılmadığı ortaya çıkıyor böylelikle.
Danıştay'a o sistem ne zaman kuruldu bilmiyoruz ama o tarihe kadar ihtiyaç hissedilmediği açık. Yani o kameralar sadece bir gün işe yarayacaktı ama o gün anlaşılan bambaşka şeyler oldu ve güvenlik sistemi bir bütün olarak, belli ki bilinçli bir şekilde çalıştırılmadı.
TÜBİTAK'ın açıklamalarına göre, saldırı günü arızalı olduğu için söküldükleri iddia edilen hardiskler sağlam... Saldırganın Danıştay önüne gelip etrafı kolaçan etmesi ile ilgili kayıtların da, üzerinde oynandığı ve silindiği anlaşılıyor...
Danıştay'ın güvenliğini sağlamakla görevli ve İsmi OYAK'la başlayan kuruluşun; silahla içeri girebilen, insanlara ateş açıp birisini öldüren, birçoğunu da yaralayan saldırgan olayı ve belki de sadece o gün çalışsa görevini yapmış olacak güvenlik kameraları ihmali(!)nden sonra da, görevini hâlâ sürdürüyor olup olmadığı, ayrı bir mesele... Ama güvenliğe bile güvenemeyecek hale gelinmiş olunması, doğrusu çok tuhaf...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.