Hayat kanunlarını Kur’an’dan almayan kavimler helak olur
Genelde bütün insanlık âlemi için, özelde Mü’min kavimler için kanunların kaynağı Kur’an’dır. Kur’an’a iman ettiklerini söylemelerine rağmen, hayat kanunlarını Kur’an’dan almayan kavimler, müşrik kavimlerdir. Müşriklerin Kur’an karşısındaki tavırları alaycı ve aşağılayıcıdır. Rabbimiz haber veriyor: “Onlar Rabb’lerinden gelen her yeni uyarıyı kesinlikle alaya alarak dinliyorlar.” (Enbiya Sûresi/2)
Müşrikler, dünyayı kıble edinmişlerdir. Dünya boyunlarına öyle bir dolanmış ki; Allah’ın âyetleriyle, Allah’ın kitabıyla ilgilenecek zamanları kalmamıştır. Onlar bu hayatı oyun ve eğlence zannediyorlar. Veya Allah’ın uyarılarını ihtiva eden bu kitabı oyun ve eğlence yerine koyup ciddiye almıyorlar. Ve işte böyle kalpleri oyun ve eğlencede olan kimseler için uyarının varlığıyla yokluğu müsavi oluyor. Peygamber onları ha uyarmış ha uyarmamış, Kur’an diye bir kitap yeryüzüne ha gelmiş ha gelmemiş fark etmez oluyor. Rablerinden her ne zaman kendilerine yeni bir kitap, yeni bir din, yeni bir uyarı, yeni bir âyet geldiği zaman onlar kalpleri gaflet içinde eğlenerek, alaya alarak onu dinlerler. Çünkü onların kalpleri dünya tutkusuyla oyalanmaktadır. Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Bizden önceki kitap ehline Rabbimiz ne zaman yeni bir kitap, yeni bir uyarıcı göndermişse mutlaka onu eğlence yerine almışlar, alay konusu yapmışlardır. Müşrik kategorisine girenler Allah’ın âyetlerini, Allah’ın elçilerini alaya almışlar, dalga geçmişlerdir. Allah’ın hak elçilerinin kendilerine getirdikleri âyetleri dinleyip onlar üzerinde ciddi ciddi düşünmek ve bir karara varmak yerine, kulak verip tanıdıktan sonra onları kabullenmek veya bir delille reddetmek yerine alaya alıyorlar, oyun ve eğlence yerine koyuyorlar. Neden? Çünkü sepetleri boştur adamların. Dağarcıklarında onu değerlendirecek sermayeleri yoktur adamların. Kafalarının içi bomboştur adamların. Bütün sermayeleri alay etmek, tekzip etmek, yalanlamak, karşı çıkmak, susturmak, asmak, kesmek, tehditler savurmaktır. Her devirde bu böyledir. Her devirde kâfirlerin karakteri budur işte. Hâlbuki her hangi bir kimseden bir söz duyulunca onu dinlemek, anlamaya çalıştıktan sonra ya kabullenmek ya da delilleriyle reddetmek icap etmektedir. Kur’an’ı kanunların kaynağı kabul etmeyenlerden anlayış beklenemez. Kur’an, insanı hem insan eder hem de sultan. Beşerin derdine derman olur ancak Kur’an. Ona sarılmazsa eğer canavardan da beterdir insan!
Allahû Teâla, Kur’an-ı Kerim’i okunsun, dinlensin, anlaşılsın ve uygulansın diye inzal etmiştir. Allah’ın Rasûlü bu kitabı anlamadan sadece mücerret okumak için okumadı. Sadece bilgi olsun diye de okumadı. Kur’an ayetleri, Rasûlüllah (sav)’in kalbine indi. Âyetler hayatına indi. İşte biz de tıpkı O’nun gibi okuyacağız. Anlamak ve hayatımızı onunla düzenlemek üzere okuyacağız. Kalbimizde ve hayatımızda tesirler ve değişiklikler icra edecek biçimde okuyacağız. Kur’an hayat olarak hayatın merkezine nazil olmuştur. Kur’an’sız hayat olmaz. Hayatı Kur’an’sız hale getirmek, hayatı katletmektir. Hayat kanunlarını Kur’an’dan almayan ferdler, aileler, kavimler, idareciler, hayat-ı beşeriyyeyi katledenlerdir. Allahû Teâla buyuruyor:
“Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da müsrifleri de yıkıma uğrattık.” (Enbiya Sûresi/ 9) Kur’an’a göre müsrif, hayatını ve malını israf eden demektir. Allah’ın kendisine verdiği fıtrî özellikleri gereği gibi kullanamayarak boşa harcayan demektir. Veya müsrif böyle sere serpe istediği gibi bir hayat yaşamadan yana olan, ne Allah, ne din, ne iman hiçbir kayıt tanımadan, hiçbir sınır tanımadan canı ne isterse yapmaya çalışan kimsedir. İşte böyle keyfine göre bir hayat, keyfine göre bir kılık kıyafet, keyfine göre bir hukuk, keyfine göre bir ekonomi, keyfine göre bir inanç sistemi, keyfine göre bir itikat sistemi belirleyerek hayat yaşayanları, Allah’ın yasalarını görmezden gelenleri Allahû Teâla helâk eder. Allah’ı İlâh kabul etmeyerek kendi kendilerini İlâh makamına koyanları, kendilerine hidâyet kapısı olarak gelen Allah elçilerini reddederek kendi kendilerini, kendi bilgilerini putlaştıranları Allahû Teâla helâk eder. Bu müsrifler, yani kendi hayatlarını idare ettikleri kimseleri Allah’ın inzal ettiği hükümlerle idare etmeyenler, kendi hayatlarını israf ettikleri gibi, toplumlarını da israf etmiş olurlar. Kur’an ile hükmetmeyenler ve hayat kanunlarını Kur’an’dan almayanlar, kendilerini mahvettikleri gibi, etraflarındaki insanları da kendi görüşlerine, kendi yasalarına çağırıp onları buna uymaya mahkûm ettikleri için; tüm toplumu da israf etmiş olurlar. Çünkü toplumunun iradesini ipotek altına alarak herkesi kendisi gibi düşünmeye, kendisi gibi inanmaya zorlayan zorba zalimler hem kendilerini, hem de toplumlarını bir bütün olarak israf etmişlerdir. Böyle toplumları, kavimleri Allahû Teâla helak eder. Bu nedenle diyoruz ki; elde Kur’an gibi bir hayat kanunlarının hazinesi varken, hevâ ve heves mahsulü kanunlar yapmak veya böyle kanunları aramak, insanlara ve Müslümanlara kabul ettirmeye çalışmak, helak olmayı hak edenlerden olmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.