Küçük krallıklar...
Tekirdağ'ın Çorlu İlçesi'ne bağlı Marmaracık Beldesi'nde oturan Seyfi Tezsezer, yeni doğan bebeğini aşı yaptırmak üzere gittiğinde; sakallı, pardesülü ve başında takke olduğu gerekçesiyle, sağlık ocağının çaycısı tarafından içeri sokulmak istenmemiş... Çaycı H. Sakallı'nın (işe bak, soy ismi Sakallı!) "Bu kılık kıyafetle ancak camiye gidilir, buraya giremezsin; çık dışarı..." şeklindeki sözlerine muhatap olan Seyfi Tezsezer, durumu aktardığı sağlık memurundan da çaycının davranışlarını onaylayan sözler duyunca, durumu ilgililere ileterek, şikayetçi olmuş.
Anlaşılan çaycımız çaycı filan değil, kral!..
Devletin sağlık ocağına kimlerin girip giremeyeceğine o karar veriyor.
Üniversitelerimize kimin girip kimin giremeyeceğine de, kapılarında bulunan özel güvenlik görevlileri karar vermiyor mu zaten?..
Sonra da kalkıp: Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk Devleti'dir diyoruz...
'Hiç kimsenin, kaynağını Anayasa ve kanunlardan almayan herhangi bir yetki kullanamayacağını' varsayıyoruz.
Öyle değil işte!
Bir çaycı, devletin sağlık ocağına girip giremeyeceğimiz hususunda karar vermeye yetkili zannediyor kendisini...
Tıpkı üniversite kapılarında bulunan özel güvenlik görevlilerinin de, başörtülü kızlarımızı okullara sokmama yetkisini kendilerinde gördükleri gibi...
Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik...
Ne gerek var ki bunlara?
Saltanat kaldırılalı çok oluyor. Ancak ülkemizde hala küçük krallıklar mevcut.
Sözgelimi bazı ünivertiseler birer krallık gibi. Aslında üniter bir yapıya sahip ülkemizde, genel kuralların tanınmadığı yerler buralar. Üniversiteler birer krallık gibi davranınca, bunlara bağlı fakülteler de, bir tür prenslikmiş gibi davranmayı ihmal etmiyorlar.
Sadece üniversiteler değil böyle davranan tabii... Başka bazı kurum ve kuruluşlarımız da benzeri şekilde hareket ediyor ve aslında herhangi bir hukuki temeli olmadığı halde, bazı konularda akıllarına estiği gibi davranabiliyorlar.
Kurumlarda hükümferma olan bu davranışlar her nedense toplumumuzun inançları ile doğrudan alakalı hususlarla ilgili oluyor her nedense.
Bu ülkede yaşamakta olan kadınların kahir ekseriyetinin kullanmakta oldukları başörtüsü, yasakçılığa meyyal olan kişi ve kurumların özel ilgi alanına giren en önemli malzeme.
O kadar ki, yasak derdine düştükleri andan itibaren bu hususta yeni bir literatür bile geliştirdiler. Atadan kalma başörtüsü, sayelerinde 'türban', 'sıkmabaş' gibi isimlerle anılır oldu.
'Başörtüsü ile türban arasında ne fark vardır' şeklinde soru soranlar karşısında kem-küm etseler de, eninde sonunda hakim oldukları noktalarda yasakları uygulamayı sürdürdüler, kararlılıkla... Anayasa'ya, kanunlara, tüzük ve yönetmeliklere rağmen...
Daha doğrusu, 'hakimiyetin kayıtsız şartsız kendisine ait olduğu' kabul edilen Milletimize rağmen... Doğrudan başörtüsüne karşıyız diyemedikleri için, başörtüsüne yeni isimler bularak sürdürdüler faaliyetlerini.
Anayasa ve kanunlarda olmasa da, kurumların tepe noktalarında bulunan kişilerin dahiyane yollarla (!) buldukları yasaklar, halen birçok yerde uygulanır durumda.
Ne diyorduk?.. Saltanat kaldırıldı kaldırılmasına ama, hâlâ bazı krallıklar mevcut memleketimizde. Bunlar Anayasa, kanun, tüzük ve yönetmeliklerde olmayan yetkiler kullanıyor ve her nedense kimse kendilerine 'ne oluyor?' diye soramadığı için de, Milletimizin ensesinde boza pişirmeyi sürdürüyorlar.
Şikayet edilen Tekirdağ'ın Çorlu İlçesi Marmaracık Beldesi'ndeki çaycı-kralın akibetinin ne olacağını hep beraber göreceğiz.
Hukuksuzluğun hükümferma olduğu diğer krallıklardaki uygulamalar ise belirsiz bir zamana kadar devam edecek anlaşılan...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.