Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Arka bahçemiz Üsküp

Arka bahçemiz Üsküp

Üsküp, beş asırdan fazla Osmanlı hâkimiyetinde kalmış serhat şehri. Tam olarak söylemek gerekirse, 520 yıl. İstanbul'dan 61 yıl önce fethedilmiş.

Üsküp denilince aklımıza ilk Yahya Kemal gelir.

"Kaybolan Şehir" adlı şiirinde üstat, doğduğu şehri ve ayrılığın hüznünü anlatır.

"Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır / Evlad-ı Fatihân'a onun yâdigârıdır.

Firûze kubbelerle yalnız bizim şehrimizdi o / Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyla biz'di o.

Üsküp ki Şar Dağında devâmıydı Bursa'nın / Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.

Üç şanlı harbin arş'a asılmış silâhları / Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.

Ben girmeden hayâtı şafaklandıran çağa / Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.

İs'a Bey'in fetihte açılmış mezarlığı / Hulyâma âhiret gibi nakşetti varlığı.

Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin / Üsküp bizim değil? Bunu duydum, için için.

Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir / Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!

Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene / Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene."

*

Oradan göçüp Türkiye'ye gelenler, dünyanın en güzel yerinde yaşıyor olsalar bile, ata yâdigârı toprakları bir türlü unutamaz.

Hidayet İlimsever ve H. Yıldırım Ağanoğlu, "Arka Bahçemiz Üsküp" adlı eserde, bugün Makedonya'nın başşehri olan Üsküp'ü tanıtıyorlar.

Bilge Kültür Sanat Yayınları arasında çıkan kitapta örf, âdet, gelenek, dil, deyimler, atasözleri, tekerlemeler ve maniler yanında hatıralar yer alıyor.

*

Teyzeye tete, zahireye zayire, zayıfa praçka, kediye maçka, kemere kayış, yağmura rahmet, köfteye küfte, cekete setre, ıhlamura alamur, yaşlı ve büyük olana ulice diyen Üsküplüler arasından sizin de tanıdıklarınız olmuştur muhtemelen.

Evvelce birkaç defa bahsettiğim Fetanet Hanım, işte onlardan biri.

Geçenlerde "Hep sen bana kitap verecek diilsin ya" diyerek bu Üsküp kitabını verdi.

"Bak" dedi, "içinde benim ilkokul resmim de var." 48. sayfadaki fotoğrafı gösterdi.

"Öğretmen hanımın hemen yanında elinden tuttuğu beyaz elbiseli küçük kız. İşte o benim."

Kitapta o fotoğrafın altında "1950'li yıllar" yazıyor ama Fetanet Teyze o günü iyi hatırlıyor. "50 değil, sene 48 olacak" dedi.

*

Kitabın yazarı Hidayet Hanım, bir çocukluk hatırasını şöyle anlatıyor:

"İlk muhacirlik günlerinde annem babamdan bezelye konservesi almasını istemiş. Babam bakkala gidip Üsküp şivesiyle "Bezırya var mi be oglum" demiş. Çünkü Üsküp'te bezelyeye bezırya denirdi. Bakkal da yanlış anladığından onu nalbura yönlendirmiş.

Rahmetli babam anneme gelip "Burada bezırya bakkalda satılmıyor herhalde ki nalbura git dediler" demiş. Annem de "İlyaz Aga, o zaman sen de git nalburdan al" demiş.

Babam bunun üzerine nalbura gitip bezırya istediği zaman, nalbur beziryağını alıp kâğıda sarıp vermiş. Eve geldikleri zaman bütün aile çok gülmüş. Şimdi muhacirlik konuşulduğu zaman, bu olayı neşeyle yâd ederiz."

*

Birkaç tane de atasözü ve deyim seçelim...

El mali ile haşmet güsterilmez.

Hayirliya mal ne lâzım, hayırsıza mal ne lâzım?

Kabaat üksüzdür. (Kimse bir kabahati üstlenmez.)

Kaşık bilir çümlekte ne kaynar.

Kele sormışlar: Tarandın mi? Üründüm (saçımı ördüm) bile. (İşten anlamayan birine soru sorulduğunda vereceği cevabın ne kadar yersiz, saçma olacağını belirtiyor.)

Deyeceğine manda, demiş balkan. (Büyük söz söylemek isterken, daha büyüğünü söylemiş.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi