Bir şehir halkı niçin ve nasıl taş kesildi?

Bir şehir halkı niçin ve nasıl taş kesildi?

Mekân, zina ve fuhşun her çeşidinin çekinilmeden yaşandığı Pompei, zaman Milat’tan sonra 79…
Aniden sarsıntılar başlayıp Vezüv yanardağından dumanlar yükseliyor. Halk panikte. Kısa bir şaşkınlıktan sonra limana koşup şehirden uzaklaşmaya çalışıyorlar. Önlerini bir deniz kabarması kesiyor. Dev dalgalar, bindikleri gemileri yukarıya kaldırıp kızgın lavlara doğru fırlatıyor. Derken, gökten önce çok kızgın küçük taşlar, arkasından gaz yüklü kocaman siyah taşlar yağmaya başlıyor. Bu taşlar yere değer değmez patlayıp değdiğini cansız bırakıyor.
Gökyüzü simsiyah… Görüş mesafesi sıfır... İnsanlar şaşırmış, sağa sola koşuşuyorlar. Bazıları da farkında olmadan Vezüv’e doğru bile koşuyor…
Kurtuluşun eve kapanmakta olduğunu düşünenlerin bir kısmı volkandan çıkan müthiş sıcaklıkta boğuluyor, bir kısmı da gökten yağan taş ve lavların ağırlığıyla çöken evlerin altında kalıyor.
Gökten ölüm yağarken, yer de yarılarak ağır ve zehirli gazlarla ölüm fışkırtıyor.
Pompei üzerine kızgın küller yağmaya devam edip ölenlerin üstünü örtüyor. Birkaç saat içinde 200 bin nüfuslu bu güzel ve canlı şehir sessiz bir mezarlığa dönüyor. Kızgın küller, 3 gün yağmaya devam ediyor...
Ve sonunda, fuhşun her çeşidinin işlendiği Pompei, aynı sebepten yok olan Sodom ve Gomora’nın akıbetine uğruyor…
Pompei’deki villalar ve içindeki heykeller, duvar resimleri, mozaikler, tapınaklar ve alışveriş yerleri, 2000 yıla yakın gömülü kaldı. Sonra açıldı. Arkeologlar, her şeyi olduğu gibi hatta fırınlarda pişmiş ekmeği bozulmamış olarak buldular.
İnsanlar taşlaşmış vaziyette çıkarıldıklarında, ölüm anında ne yapıyorlarsa o vaziyetteydiler. Kimi başını ellerinin arasına alıp çaresiz bir şekilde oturmuş, kimi çoluk çocuğuyla alışveriş yaparken lavlara yakalanmış, kimi de fuhuş işlerken o kötü haldeyken taşlaşıp ibret olarak kalakalmıştı...
BİR RÖPORTAJDAN YORUMSUZ İKTİBAS
Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, yazar Çetin Altan’ın oğludur. 1987’de köşe yazarı oldu. 1985’te yayınlanan ikinci kitabı Sudaki İz toplatıldı ve müstehcenlikten yargılanarak mahkeme kararıyla yakıldı.
Birçok yazısından dolayı yargılandı ve 1995 yılında bir buçuk yıla mahkûm edildi.
Aylık Kadınca Dergisi, Ahmet Altan’la 1985’de bir röportaj yapmış. Aşağıda bu röportajın bir kısmını bulacaksınız.
Soru: Tabular, yasaklar kalkar mı?
A. Altan: Aslında kalkmalı. Eski kültürlerde var aslında. İki kardeş arasındaki cinsel ilişki Mısır’da, Roma’da var.
Soru: Veya anne-oğul, baba-kız arasında olan ilişkiler?...
A. Altan: Tabii... Bunlar yeni teoriler değil. Bu benim fikrim değil. Özellikle araştırmacılar Amerika’da bunu araştırıyor. Birbirini bu kadar seven iki insanın, meselâ bir erkek kardeşle kız kardeşin, bir anne ile oğulun, bir baba ile kızın... Birbirini bu kadar çok seven insanların, kadınla erkek arasındaki sevginin son noktası olan sevişmeye ulaşmamalarında bir yanlışlık olduğunu iddia ediyorlar. Doğru olabilir...
Soru: Katılıyor musunuz buna?
A. Altan: Benim cesaretimi mi deniyorsunuz. Sekste sınıra inanmıyorum. Evet... İki insan da istiyorsa her şey olabilir.
Soru: O zaman hayvanlarla da seks doğal...
A. Altan: Eğer insan istiyorsa... Eğer insan istediğini yaşamıyorsa çok acıklı. Eşcinsellik bence doğal.
Soru: Bazı uzmanlar eşcinselliği sizin gibi karşılamıyor... Eşcinselliğin tedavi edilebilir bir sapma olduğunu iddia ediyorlar. Doğal görmüyorlar eşcinselliği.
A. Altan: Hayır! Bence, doğallığı yasaklar ortadan kaldırıyor. Andre Gide de tam tersine eşcinselliğin çok normal olduğunu anlatmış. Zannediyorum doğada, kedilerde var. Ama bu işin uzmanı değilim. Beni de eşcinsellik çok fazla ilgilendirmiyor.
Soru: …kadınların içlerinde fahişelik yapma isteği taşıması gerektiğine mi inanıyorsunuz kötü ve çekici olabilmeleri için.
A. Altan: Evet. Böyle bir eğilim olması gerektiğine inanıyorum.
…Ben cinsellikte sağlıksızlığın, insanın isteğini yapamamasından kaynaklandığına inanıyorum. Cinsel hayatta yasakların çok acı olduğuna inanıyorum. İnsanın kısa bir ömrü vardır. Bir şeyler yapmak istiyorsun. Üstelik bunun kimseye zararı yok, ama yaptırmıyorlar.
Soru: Romanlarınızdaki kahramanlar da takriben sizin yaşınızda. Kahramanlarınız, özellikle baştakiler yaşlı kadınları çekici buluyor. Niçin böyle?
A. Altan: Burada benle ilgili bir şey ortaya çıkıyor. Evet, ben yaşlı kadınlardan hoşlanırım.
Soru: Cinayet ilginizi çekiyor. İşlemek ister miydiniz?
A. Altan: Cinayet işlemek ister miydim, belki... Ama bazı şeyler sadece fikir olarak çekici gelir. Cinayet işlemek istediğim zamanlar da olmuştur. Somut bir kişiye karşı değil sadece. Günde 8 - 10 kişiyi öldürmek isteyebilirim. Böyle bir vahşet var insanların içinde. Benim de vahşete bir yakınlığım var. Ama somut bir cinayet bana çirkin gelebilir. Kanlar akacak, adam yıkılacak, düdükler çalacak, polis gelecek... Uzun iş... Ama soyutta, cinayet çekici benim için.
Soru: Peki nasıl bir cinayet işlerdiniz?
A. Altan: Tabii silahı tercih ederdim. Zehir işin dehşetine pek uygun düşmüyor. Fazla sinsice.
Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haberdetay.php?hit=9842

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi