Nuray Mert ve muhafazakârın aşağılık kompleksine oynamak
Kendini sosyalist zanneden Nuray Mert, önce gerçek sosyalistlere zâtını kabul ettirmesi gerekirken, Vakit gazetesine muhafazakârlar tarafından mesafe konulmasını buyurmuş.
Baykal’ın skandal kasetinin tartışıldığı, Ruşen Çakır’ın sunduğu NTV’deki Basın Odası’nda Milliyet yazarı Taha Akyol “Vakit gazetesi Aydınlığın bir başka versiyonu” iddiasında bulunurken, Radikal Yazarı Nuray Mert de, “Ama muhafazakar basın bizim Aydınlık’a koyduğumuz mesafeyi Vakit gazetesine koymuyor. Çok marjinal şeyler bunlar. Ben mesela Vakit yazarlarını muhafazakar kesimden saymıyorum... Üstelik Başbakan'ın uçağına biniyor bu gazetenin yazarları” demiş.
Böyle buyurgan, böyle üstüne vazife olmadığı halde her bir şeyi bilen, büyümüş de küçülmüş edalar nedense bazıları için sanki bir imtiyaz gibi görülüyor. Bir de yukarıdaki üslubunda takındığı “biz” ve “onlar” ifadeleri, tıpkı Hülya Avşar’ın Başbakan’la röportaj yapmadan çok önce ekrana çıkardığı sosyal demokrat konuklarına sırnaşarak, “Peki biz niye hiç iktidara gelemiyoruuuz?” şeklindeki çamaşır günü sonrası yorgun düşmüş ev hanımı üslubundan farksız.
Nuray Mert ve onun gibiler muhafazakar kesimlerde öyle alıştırıldılar ki, yıllar yılı bunlar ne söylediyse muhafazakar onu yaptı. Muhafazakar entelijansiyadaki aşağılık kompleksini çok iyi fark eden ve sürekli oraya oynayan bu gibiler, aslında geldiklerini söyledikleri yere hayatlarının hiçbir evresinde varamamışlardı. Bu gerçek, ülkenin esaslı sosyalistleri oldukları halde adları sanları televole ayarındaki siyaset programı seyircileri tarafından bilinmeyen, deve dişi gibi adamlar tarafından sık sık dile getirilir de bunların bir kez olsun bile yüzleri kızarmaz. Ancak o adamlar bu gibi çakma sosyalistlerin, hanelerinde iç dekorasyon yapmalarına asla izin vermezler. Gel gör ki bizim kompleksli muhafazakarlar pinpon topuna dönmüş bu gibilerin zevkine pek düşkündür.
“Benim dünya görüşüm belli, sosyalizm” diye başlanan çıkışlar, “Bakmayın uzun zamandır sizlerle göründüğüme, aslında ben Sol’dan geliyorum/Sol’dayım/aileden Solcuyuz” ifadeleriyle devam eder. Aslında bu son derece basit ve bildik davranış biçimi, “Bakmayın böyle göründüğüme, orucumu tutar namazımı da kılarım, annem babam da topraktır…” klişesiyle de kardeştir.
***
Doğma-büyüme olmayıp, ancak sivilceli gençlik evresinde dindarların mahallesine taşınmış bulunan Nuray Mert ve onun gibiler, bugün bambaşka mahallelerde tadını çıkardıkları şöhreti, şimdi küçümsediği ve hatta “man kafalı” bulduğu, “sonradan görme ve cahil” ilan ettiği kompleksli muhafazakar çevrelerde elde ettiler. Bunu kendileri de çok iyi bilir.
Ancak şu gerçeğin altını çok kalın çizmekte fayda var: İflas etmiş tüccar çocuklarının yoksul bir mahallede kırık dökük bir eve taşındıklarında, annelerine piyanonun nerede olduğunu soran tipler de değildir bunlar. Daha çok Almanya’dan işleri iyi gitmediği için erken kesin dönüş yapmış gurbetçilerin oradan getirdikleri bisikletle kurumlanarak tozlu Anadolu sokaklarında dolaşan çocukları mesabesindedirler.
Hatta çok iyi hatırlarım, Nuray Mert ismi çeşitli İslami dergilerde sıkça duyulduğu yıllarda Anadolu’da çoğu İslamcı “İnancı kavi ve dobra bir bacımız, yakında başını da örter inşallah” temennisinde bile bulunurdu. Bu tarihlerden biraz daha erken bir zamanda tıpkı Ruşen Çakır’a Ankara’da İslami bir kitabevindeki sohbeti sırasında, “Söylediklerin iyi güzel de, peki biz Müslümanlar nasıl galip geleceğiz Ruşen Hocam?” diye soranlar gibi.
Şimdi bu arkadaşlar, bir taraftan “aslında ben şuydum, ben buydum” diye kendilerine sahte bir köken ihdas ederken, bir taraftan da şöhretlerini borçlu oldukları, ancak şimdi terk ettiklerini düşündükleri yerlere dönüp gayet pişkin bir tavırla, “Şunları yanınızdan uzaklaştırın, bunları yaklaştırın” yollu iç dekoratif telkinlerde bulunabiliyorlar.
Ya gidin kumda oynayın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.