Tıbb-ı Nebevî’de zıt yaklaşımlar
Tıbb-ı nebevî meselesinde dün olduğu gibi bugün de birbirine zıt yaklaşımlar sergilenmektedir. Tarihsel süreçte tıbb-ı nebevîyi dışlayıcı yaklaşımlar şaz denecek kadar az olsa da, modern dönemlerde artmıştır. Tıbb-ı nebevîyi red etmeseler de insan tedavisinde faydalı olabileceği noktasında şüpheleri olan kişi sayısı da, örgün modern eğitim sisteminin etkisiyle, hayli fazladır.
Birçok çağdaş Müslümana, Hz. Peygamber’in sıhhatle ve tedaviyle ilgili uygulama ve tavsiyeleri garip gelmektedir. Onlar, peygamberin misyonunun dinî tebliğ olduğunu, dünya işlerinin tanzim edilmesinin onun misyonunun bir parçası olmadığını, tıbbın da tamamen dünyayla alakalı bir alan olduğunu ve Hz. Peygamber’in tıbla alakalı bir şey söyleyemeyeceğini, söylese de bunların dönemin Arap tıp anlayışına dayalı tarihsel/dönemsel tavsiye ve uygulamalar olduğunu dillendirmekteler.
Hz. Peygamber’in tıbla alakalı söz ve uygulamalarının vahiyle irtibatlı olmadığını, bu tür rivâyetlerin “Siz dünya işlerinizi daha iyi bilirsiniz” (Müslim: 4/1836, İbn Mace: 2/825) hadisinin kapsamına girdiğini iddia etmektedirler. Geçmişte İbni Haldun (Mukaddime: 493-494) ve Şeyh Dehlevî (Hüccetullahi Al-Bâliğa: 128-129) bu görüşü benimseyen az sayıdaki alimler arasında yer almaktadır.
Bu görüşün tam karşısında ise, Hz. Peygamber’den tedaviye dair sadır olan her şeyin dinî boyutu olduğunu, ilahî mesajın tebliği anlamına geldiğini söyleyen kimi âlimler yer almaktadır.
Meselâ İbn Kayyim El-Cevziyye Hz. Peygamber’in tıbla ilgili söz ve davranışlarının hüccet olduğunu söyler. Konuyla ilgili yazmış olduğu müstakil eserinde tıbb-ı nebevînin en büyük tabiblerin aklını aciz bırakacak hikmetlere mebnî olduğunu söyler. (et-Tıbb-ı en-Nebevî, s.1)
Bu duruşunu daha da ileriye götürerek tıbb-ı nebevînin ilâhî olduğunu ve vahye dayandığını, dolayısıyla kat’îlik ifade ettiğini ve bu özelliklerinden dolayı da diğer tabiblerin deney ve tecrübeye dayalı zanni tıbbından farklı ve dolayısıyla üstün olduğunu tekid eder. (Aynı eser: 27-28)
Hz. Peygamber’den tıbbı nebevî sadedinde sadır olanları bu zıt kutuptaki iki yaklaşımdan farklı ele almak gerekmektedir. Bu meyanda bize ulaşan hadislere baktığımızda rivâyetlerin bir bölümünün genel tıp konularına, bir kısmının tedavi edici hekimliğe ait ilaç ve tariflerine, tavsiyelerine, önemli bölümünün ise koruyucu hekimliğe taalluk ettiğini görürüz.
Bu bağlamdaki hadislerin bir kısmının vahiy kaynaklı olduğunu, bir kısmının ise deney ve tecrübeye, dönemin hakim tıb anlayışına dayalı olduğunu söylemeliyiz. Konuya ileride yazacağımız yazılarda açıklık getireceğiz inşaallah.
Lâkin, öncelikle insan sağlığı ve din ilişkisinin izahının yapılması gerekmektedir. Sanıldığı gibi sağlık salt dünyevî bir alan değildir. Kur’an insanlık tarihi boyunca toplumların şekillenmesi ve yönlendirilmesinde, dünya ve ahiret hayatına hazırlanmalarında peygamberlerin önemli rol oynadığını ortaya kor. Onların görevlerinden birisi de, insanların ruhen ve bedenen sağlıklı bir hayat sürdürmelerine vesile olmaktır. Zira sıhhatli yaşamanın Müslümanca yaşamayla ilişkisi dini metinler bu gözle okunduğunda ortaya çıkmaktadır. Hz. Muhammed’in (sas) insanlığa ulaştırdığı bütün vahiylerin konsantre hâli olan mesajı da bundan mustağni değildir.
Kur'ân-ı Kerim ve hadisler, bedene ait hastalıklardan bahseder ve bu durum pek çok fıkhî hükümlere konu teşkil eder. Kur’an ve hadis metinleri hasta bir insanın, hastalığın derecesine ve cinsine göre, nasıl abdest alması, namaz kılması, oruç tutması, hac ve umreye niyetlenmişse ne yapması gerektiğine dair emir ve tavsiyeler içermektedir.
İslâm, insanı temel alan ve onun faydası için kaideler koyan bir din olduğuna göre, sağlık alanına dair hükümler içermesinin de garip karşılanmaması gerekir. Bu dinin öğretilerine iyi nüfuz edildiğinde, çağdaş tıbbın da kabullendiği, “En iyi tedavi korunmadır” kuralının hakim olduğu görülecektir. İslâm’ın hijyene çok önem vermesinin temelinde de sıhhat vardır.
“Temizlik imanın yarısıdır”, (Müslim: 1/203, hn. 223) hadisi temizliği imanla irtibatlandırmıştır. Koruyucu hekimliğin hijyenle, diş bakımı, sağlıklı beslenme ve egzersizle ve bunların hadisle ilişkisi beraber düşünüldüğünde din-sağlık ilişkisi de ortaya çıkmaktadır.
Tıbb-ı nebevî müslümanca yaşamanın bir gereği olarak hem bireylerin, hem de toplumların fiziksel ve ruhsal sağlığını korumak sadedinde, yemek içmekten uyumaya, evlenmekten cinsel hayata varana kadar bir yol haritası sunmaktadır.
Tahareti, beden temizliğini ibadet olarak öğreten İslâm bu hükümlerle sağlıklı yaşamaktan başka neyi öğretir ki. Taharetin hijyenle, hijyenin de sağlıkla ilişkisi apriori değil midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.