Brezilya ve Türkiye adam mı oldu!
Türkiye ve Brezilya iki farklı kıtada, gelişen ekonomileriyle birlikte yükselen bir siyasi nüfuza sahip iki ülke. Birbirinden çok uzak olmalarına rağmen iki ülkenin ekonomik ve siyasi tarihi birbirine çok yakın. Her iki ülke de 20. yüzyıl boyunca birçok askeri müdahaleye maruz kalmış ve büyük ekonomik krizler yaşamış.
Ülkesinde Lula olarak tanınan Luiz Inacio Lula da Silva da Recep Tayyip Erdoğan gibi 2002 yılında başa geldi ve 2006 yılında ikinci kez seçildi. Lula ve Erdoğan bugünlerde dünya gündemini meşgul ediyor. Daha düne kadar askeri diktatörlüklerle, ekonomik krizlerle anılan bu iki ülke bugün dünyanın geleceğini belirleyecek adımlar atıyorlar. “Diyaloga dayalı diplomatik” dış politika mentalitesinde olan bu iki ülke, artık küresel krizlerin savaşlarla, yaptırımlarla değil diyalogla çözüleceğine inanıyor.
İki ülkenin küresel barış için ortaya koyduğu çaba ve yaklaşım ne tek başına realist ne de tek başına idealist bir yaklaşım olarak adlandırılabilir. Ne Amerika'nın Soğuk Savaş döneminde ortaya koyduğu “Diktatörlük de olsa menfaatler gereği iyi ilişkiler kuralım” mantığı (realism) ne de “Diktatörlüğü zorla demokratikleştirelim yaklaşımı” (Neo-Con idealizmi) geçerli. Uluslararası ilişkilere yeni dönemde Türkiye ve Brezilya'nın ortaya koyduğu realist bir idealizm hakim oluyor artık. İşte bu yaklaşımla İran'ın uluslararası toplumun dışına itilmesine izin verilmedi ve Tahran yönetimi nükleer takas konusunda ikna edildi.
Türkiye ve Brezilya'nın, ABD ve Avrupa'nın başaramadığını gerçekleştirerek nükleer programı konusunda geri atmayan Mahmud Ahmedinejad'ı ikna etmesi, ABD ve diğer Batılı ülkelerini sevindirmesi gerekirken Washington ve Avrupa başkentlerinden anlaşmaya dudak bükenler oldu. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “Türkiye ve Brezilya'ya teşekkür ederken çabalarından dolayı”, İran'ın hala tehdit olduğunu ifade eden açıklamalarda bulundu ve yaptırımlar konusundaki ısrarını sürdürdü.
Clinton'un Türkiye ve Brezilya'nın çabasını küçümseyen bu ifadeleri, Türk basınında da Türkiye'nin mevcut dış politikasından hoşnut olmayan kimi 'yabancı devlet sözcüsü' çevrelerce de tekrarlandı. Ancak bu var olan gerçeği ortadan kaldırmıyor. Brezilya da, Türkiye de, İran da artık küresel yeni güçler ve bu ülkelerin ekonomi ve siyasette gelişen gücü dünyanın eskiden olduğu gibi “US-centric” ya da “Euro-centric”perspektiflerle yönlendirilemeyeceğini gösteriyor. Clinton ve İsrailli müttefiklerinin “Türkiye ve Brezilya adam mı oldu?” manasına gelen ifadeler kullanması, güç dengesinin Batı'dan Doğu'ya doğru kaydığı gerçeğini değiştirmiyor.
Amerika, krizleri eskiden olduğu gibi kendi yöntemleriyle çözmek istiyor ancak bu yöntem artık işe yaramıyor. The Guardian gazetesinden Simon Tisdall'ın dediği gibi, “Güç dengesi Batı'dan Doğu'ya doğru kayıyor. Bunu neredeyse hissedebilirsiniz.” Batı'da hissedilen bu durum Türkiye'de 'yabancı devlet sözcülüğüne' soyunanlarca neden hala hissedilmediğini anlayabilmiş değiliz. Türkiye ve Brezilya çoktan adam oldu sadece bunu kabullenme zorluğu çekenler sancı çekiyor.