Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Cahiliyye’nin hükümlerine sevdalanmak (2)

Cahiliyye’nin hükümlerine sevdalanmak (2)

Cahiliyye, insanların birbirlerini Rabler edinmeleridir. Allah’ın hükümlerine muhalif hüküm icad etmiş olanların hükümlerinin hayata hakim kılınmaları, insanlar nezdinde kabul görmeleri için gayret göstermek, cahiliyye hükümlerine sevdalanmaktır. Rabbimiz cahiliyye sevdalıları karşısında Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’e emir veriyor:
“De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabbler edinmeyelim ..” (Âl-i İmran Sûresi/ 64)
İnsanoğlunun haddi ubudiyeti aşıp Rablık iddiasında bulunması, kendi cinsinden Rabler edinmeye çalışması, cahiliyyeye sevdalanmış olmasındandır. Ayette geçen birbirini Rab edinme olayı en katı dikta rejimlerinin (monarşi ve oligarşi) en başta gelen özelliği, insanları kendisine taptırma ve kurumlarını, sistemlerini, yasalarını kanunlarını, değer yargılarını ve ilkelerini benimsetmedir. Cahiliyye sisteminde bazı insanlar Rab, bazı insanlar kul hükmündedirler. İslâm nizamında bütün insanlar eşit konumunda olup yegâne hüküm ve hakimiyet sahibi olan Allah’a kulluk etmekle mükelleftirler. İnsanın hayatını iktisadî, içtimaî, medenî ve idarî alanda kuşatan yasaları yapma ve insana dünya hayatındaki yolunu çizme yetkisini İslâm dışındaki beşer yapısı sistemler, önceden doğmuş olmak, kahraman ve isim yapmış olmak, mal-mülk, nüfuz etki ve güç sahibi olmak, belli topraktan, belli aileden, belli soydan ve belli renkten gelmiş olmak, belli makam ve mevkiye sahip olmak, belli yararlıklar göstermiş olmak gibi nedenlerle bir veya birden fazla kişilere, ya da bir ulusun tamamı adına, yine bazı odaklarca çizilen çizgiler içinde kalmak ve belirtilen yolu aşmamak kaydıyla o ulusça seçilen kişilere verirken, İslâm, bütün insanların yaratanı, yaşatını, öldürüp diriltecek olanı ve tüm Kâinatla birlikte insan bedeninin de itaat ettiği her şeyin Maliki olarak bu yetkiyi Allah’a bırakır ve bu şekilde insanlar arasında tam bir eşitliği sağlar. Önceden veya sonradan doğmuş olmanın, güçlü, paralı ve nüfuzlu olmanın, belli bir makam, mevki veya ün sahibi olmanın, belli bir toprağa, aileye, ulusa ve renge ait olmanın bu yetki açısından İslâm nazarında hiçbir değeri yoktur ve bir insan Allah’ın kulu, yaratığı ve insan olmak açısından diğerlerinden Allah yanında en ufak bir ayrıcalığa sahip değildir. “Hükmün ancak Allah’a ait olması”nın anlamı budur ve İslâm nazarında bütün insanlara düşen, birbirleri üzerinde haksızlığa, hak gasbına ve tecavüze yeltenmeden, birbirleri üzerinde yine kendi yapısı olan yasalarla sulta kurmadan hep birlikte Allah’ın çizdiği yola, yani Şeriat’a teslim olmalarıdır.
Cahiliyye’de, cahiliyye sisteminin maskeli hali olan demokrasi ve laiklikte ise insanlar Allah’ın değil de bazı insanların yaptıkları kanun, kural ve ilkeleri, onların oluşturdukları hevâ ve heves mahsulü ölçüleri benimser, onlara tabi olurlar. Bu Allah’tan başka bu ölçüleri, kanunları koyanları İlah ve Rabb edinmek sonucunu doğurur. Hukuk belirleme, hayat sistemi ortaya koyma hakkını Allah’ın dışında başka şahıs ve kurumlarda görenler, Allah’a ortak bulanlardır. Allah ile birlikte başka Rabler edinenlerdir. Rabbimiz buyuruyor:
“Yoksa Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara şeriat (hayat sistemi) kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Ve zalimler için şüphesiz can yakıcı bir azap vardır” (Şura Sûresi/ 21)
“Şimdi sen, kendi hevasını İlah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu ve gözü üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü?..” (Casiye Sûresi/ 23)
Gerek bu ayet-i kerimelerin manalarından ve gerekse bu ayetlerin tefsirlerinden açıkça anlıyoruz ki; insanların hayatlarını düzenlerken Allah’ın hükümlerini değil de hevâlarını esas almaları, hevâlarını ilahlaştırmak anlamına gelmektedir. Rabbimiz buyuruyor:
“Allah ve Rasûlü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab Sûresi/ 36)
Allah ve Rasûlü’nün hükümleri karşısında kendilerinde muhayyerlik hakkı görenler, cahiliyye hükümlerinin kavgasını verenlerdir. İslâm’da Allah ve Rasûlü’nün hükümleri karşısında muhayyerlik hakkı hiç kimseye verilmemiştir. Bu hakkı kendilerinde görüp Allah ve Rasûlü’nün hükümlerini askıya alıp kendileri ve başkaları için hükümler, kanunlar, yasalar icad etme yoluna gidenler, ilahlık, Rablık davasını güdenlerdir. Yukarıdaki ayet-i kerime, İslâm sisteminin temel kurallarından birini, bu sistemin önemli bir ana prensibini açıklamaktadır. Bu ayet insanların hevalarını esas almalarını, Allah ve Rasûlünün bir hüküm verdiği konularda, insanların farklı, zıt hüküm koymaya kalkışmalarını temelden yasaklıyor. İslâm, kendisinin dışında ortaya çıkmış kul kaynaklı ideolojinin ismi ister demokrasi, ister laiklik, ister komünizm ve isterse kapitalizm olan, cahiliyye olarak isimlendirir ve kendi müntesiplerine bu ideolojileri hayatı beşeriyyeden temizlemeyi bir görev olarak yükler.
Allah’ın dinini kendilerinin ve toplumlarının heva ve hevesine uydurmaya gayret edenler de cahiliyye hükümlerine sevdalanmış olanlardır. Rabbimiz buyuruyor: “Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler” (Mu’minun Sûresi/ 71)
Allah’a kulluktan kaçınanlar, sınırsız mercilere kullukta bulunma zilletine düşerler. Kendileri gibi insanlara kullukta bulunurlar. Onların önünde eğilerek hayatını onların kanunlarıyla, nizamlarıyla, değerleriyle kendileri gibi beşeri güçlere ibadet etme zilletini yaşarlar. Onlar ve bunlar yani yöneten ve yönetilenler Allah’ın önünde eşit oldukları halde birbirlerini Allah’tan başka rabbler edinirler. Allahû Teâla şeriat/hukuk belirleme yetkisini idarecilerine devredenler, doğrudan doğruya idarecilerine kulluk edenler. Yani idarecilerini Rab edinenlerdir.
İdarelerinin ve idarecilerinin hükümlerini Allah’ın hükümlerinden üstün tutan, Allah ve Rasûlü’nün hükümlerinin önüne ve yerine kendilerinin veya idarecilerinin hükümlerini geçiren kişi ve kimseler, cahiliyye hükümlerine sevdalanmış olanlardır. Şunu bilelim ki; Allah’ın mülkünde hayatı düzenleme yetkisi, sadece ve sadece Allah’ın şeriatına aittir. Hayatı düzenleme yetkisini Allah’ın şeriatından alıp beşeri otoritelere teslim edenler, kendilerini cahiliyyenin hükümlerine adayanlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi