Türkiye ve Brezilya’dan ‘Hayır’lı adım
İran’a yönelik yeni yaptırımlar içerdiği belirtilen tasarının oylamasını takip ediyoruz. Sabahın erken saatlerinden itibaren bu oylamanın seyri, Türkiye’nin nasıl bir tavır sergileyeceği ve tüm bunların Ankara’nın yakın geleceğini nasıl etkileyeceği konuşuluyor.
Muhtemelen bu yazıyı tamamladıktan kısa bir süre sonra kritik oylama tamamlanmış olacak. Oylamanın sonucu elbette önemli, ancak şu ona kadar olup bitene bakarak Türkiye’nin nasıl bir duruş sergileyeceğini kestirmek o kadar da zor değil. Türkiye’nin bu tasarıya destek vermesi imkan dahilinde değil. Başından beri en azından ‘çekimser’ kalacağını belirttim.
***
Şu ana kadar pekçok uluslararası zeminde, en başta Washington’da İran konusunda Türkiye’nin ne düşündüğü çok açık biçimde ifade edildi. Ardından 17 Mayıs 2010’da Türkiye-Brezilya ve İran üçlüsünün verdiği fotoğrafla, ‘takas anlaşması’ imzalandı.
Gerek Başbakan Tayyip Erdoğan, gerekse Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu anlaşmanın ardından İran’a yönelik yeni bir yaptırıma ihtiyaç olmadığını ifade ettiler. Sonrası malum. ABD, BM’nin daimi beşlisini ikna etmek için yoğun çaba harcadı ve yeni bir yaptırım paketinin hazırlandığı dünyaya ilan edildi.
Hafta başında İstanbul’da iki kritik konuk ağırlandı; Putin ve Ahmedinecad. Bu yoğun trafikte özellikle Putin’den İran konusunda gelen açıklamalara bakıldığında, yaptırım konusunda bir bütün gibi görünen güçlerin sanıldığı kadar aynı yerde olmadıkları görülebilir.
***
Yeni yaptırımın içeriği son ana kadar tam olarak bilinmiyordu. Ancak üç aşağı beş yukarı, nükleer ve balistikle ilgili İran’ın irtibatlı olduğu şirketler ve bankalar üzerinde yoğunlaşan bir paketten söz ediliyor.
Amerikan tarafının ‘İran bu defa görecek’ anlamındaki tehditkar ifadeleri, tam olarak bu tasarıya mı, yoksa tasarının ardından ortaya çıkacak beklenmedik hamlelere mi işaret ediyor? Bunları tam olarak bilmek zor. Ancak Amerikan yönetimi, bu tehditlerin yanı sıra diplomasinin de devrede olduğunun altını çiziyor.
Burada dünyanın yüreğini ağızına getiren ihtimali, sözü dolaştırmadan ifade edelim: Şu sıralar gerek Türkiye ile yaşadığı kriz, gerekse bölgede ve dünyada uğradığı dışlanmayla iyice hırçınlaşan İsrail’in, İran’a yönelik bir saldırıda bulunması, belki de en ciddi tehdit ihtimali olarak akıllarda tutulmalı.
***
Bu arada yazıyı tamamlarken Türkiye ve Brezilya’nın oylarının ‘hayır’ olduğu açıklandı. Lübnan’ın oyu çekimser olarak geldi.
Türkiye, dünyaya ve aynı zamanda İran’a uyarılarını yaparak tavrını ortaya koydu. Muhtemelen bu ‘hayır’ oyu üzerinden çok şey konuşacağız. Türkiye-ABD ilişkilerinde büyük gerginlikler bekleyenler olacak. Ankara’nın İran konusunda ‘angaje’ olduğunu ve bu yüzden ‘hayır’ demeye mecbur kaldığını söyleyenler çıkacak.
Bu görüşlere katılmadığımı başından itibaren ifade ettim. Bu süreç Türkiye için bir yalnızlık sürecini mi, yoksa küresel aktörlük çıkışını mı başlatacak; hep birlikte göreceğiz.
Hayırlı olmasını dileyelim ve yarın daha geniş konuşmak üzere noktalayalım.