PKK yine kimin mesajını taşıyor?
Yeniden ve öyle görünüyor ki çok daha ağır bir şiddet sarmalına yakalanmış bulunuyoruz. Akıllara kolaylıkla "sözün bitişini" telkin eden şartlar bunlar. Ama hemen herkes konuşup her şeyi söylüyor. Terör herkesi çok yaman söyletiyor.
Söz söyleyenlerin önemli bir kısmı saldırı eylemini yapanların niyetini yorumlamakla meşgul oluyor. Sanki başka bir dilde ve sembolik anlatımlarla gönderilmiş bir mesajın ne demek istediğini anlatmaya çalışıyor konuşanlar.
Örgütün eylem tarzıyla ifade ettiği şey görünürde alana hâkimiyetini ve sorunun çözümünde kendisinin tartışılmaz bir taraf olduğunu kanıtlamak.
Örgütün bu ifade tarzını yorumlamaya daha ehil oldukları iddiasıyla öne çıkanlar ise, sorunun demokratik açılımda ilerleme kaydedilmemesiyle ilgili olduğunu ve açılım konusunda hükümetin kararsız tutumunun yaşananların tek nedeni olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Açılıma karşı olanlar ise terör saldırılarında kaydedilen bu artıştan açılım politikalarının sorumlu olduğunu anlatmaya çalışıyor. Onlara kalırsa terör açılım politikalarından cesaret alıyor ve bu saldırılar işin fiyaskoyla sonuçlanmış olduğunu yeterince gösteriyor.
Oysa karşı karşıya kaldığımız terör saldırılarının ne Kürt sorununun bugünkü haliyle ilgisi var ne de bu saldırıyı gerçekleştiren örgütte konuyla ilgili sorunları kuşatabilecek bir irade sözkonusudur. Daha açık bir ifadeyle bu saldırılarla Türkiye'ye ulaştırılan mesajı taşıyan PKK, taşıdığı mesajın içeriğine bile vakıf değildir.
Zira bize anlatıldığı gibi bir örgüt ise, yani Kürt halkıyla iyi kötü bir temsil ilişkisi içindeyse, PKK'nın içinde bulunduğumuz bağlam içinde bu saldırıyı gerçekleştirmesinin hiçbir münasebeti yoktur. Çünkü, çözülmesini isteyeceği bütün sorunların tek muhatabı olabilecek olan mevcut hükümeti bu süreçte hiçbir çözüm üretemeyecek, üretilen hiçbir çözümü sahiplenemeyecek bir noktaya itmekten başka bir işe yaramıyor bu tür saldırılar. Bu durumda PKK ya ne yaptığını bilmiyor veya yaptığı şey ile kast ettiği şey arasında büyük bir uçurum var.
Bu da aslında hükümetin PKK'yı veya İmralı'yı neden gizli veya açık muhatap almaktan çekinmesi gerektiği için yeterli nedeni oluşturuyor.
Tırmandırılan saldırılar veya daha da tırmandırılacağı söylenen saldırılarla Öcalan'ın muhatap alınmasının kaçınılmazlığı fikrine sürüklenmeye çalışılıyor hükümet. Oysa garip ittifakları her vesileyle ortaya çıkan örgüt ve Öcalan'la buluşmak için gösterilen adres AK Parti için tam bir tuzak alanı olarak düzenlenmiş. Sözüne güvense AK Parti'nin akan kanın durması uğruna bu adrese bile gitmesinde elbette bir sakınca yok, ama şimdiye kadar hiçbir güven ve iyi niyet eseri hissettirmeyen örgüte veya Öcalan'a nasıl güvensin?
Bugün Kürt siyasetini yöneten silahlı veya silahsız unsurların yaptığı her şey hükümeti çözüm doğrultusunda adım atmasını zorlaştırmaktan, atılan adımları sabote etmekten başka bir şey olmuyor. DTP eş-genel başkanı Emine Ayna daha işin başında açılımın bitmiş olduğunu bir müjde verir gibi ve kahkaha atarak söylemişti kameralara. Oysa bugün KKC operasyonlarında tutuklananlara vurulan kelepçe ile Habur'dan sekiz ay önce giriş yapan PKK militanlarının tutuklanması suretiyle bu tutumlarını gizlemeye yarayacak daha elverişli bir destek de almış oluyor. Bu destek, açılıma karşı ne kadar ilginç bir ittifakın nasıl bir kozmik işbölümü ile çalışıyor olduğunu gösteriyor.
Hükümetin yargılanmayacaklarına dair söz vererek ve açılım yolunda cesur bir inisiyatif alarak Türkiye'ye getirttiği PKK militanlarını tutuklamaya karar veren yargıçlar Emine Ayna'nın sevincini mi üzüntüsünü mü artırmıştır acaba?
Başa yani PKK'nın bu saldırılarıyla taşıdığı ve kesinlikle kendisine ait olmayan mesajını kime ait olduğu sorusuna dönersek...
Türkiye'nin dış politikasında son zamanlarda artan etkinliğinin bazı riskleri barındırıyor olduğunu daha önce bu sütunda dile getirmiştik. Ahmet Davutoğlu'nun "komşularla sıfır sorun" olarak formüle ettiği siyaset çerçevesinde tesis edilen ilişkiler Türkiye'nin dış politikasını tarihinde olmadığı etkinlik ve verimlilik noktasına getirdi. Bu etkinliğin birçok zeminde Türkiye'yi gözde bir ülke haline getirmesi bir yana birçok ülke için bu konumun, çoğu kez ifade edilmeyen ciddi rahatsızlıklara yol açtığı da bir gerçektir. Ancak birilerinin rahatsızlığı, bu rahatsızlığı şu veya bu yolla ifade edip Türkiye'ye zorluklar çıkarıyor olmaları bu doğru stratejiden dönmek için bir neden oluşturmaz. Kargadan korkan darı ekmez.
Bugün artan terör saldırıları Kürt sorunu bağlamında iyice absürt hale gelirken ancak bu uluslar arası bağlam ve tabii ki Türkiye'nin demokratikleşmesi bağlamı içinde gerçek bir anlamına kavuşabiliyor.