Sami bir kadının “Anti-Semitik” konuşması
Avrupa Parlamentosu, 2005 yılında Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla İsrailli bir anneyi konuşma yapmak için Strazburg'a davet etti. 1997 yılında Kudüs'teki bir intihar eylemi sırasında 13 yaşındaki kızı Smadar Elhanan'ı kaybeden Nurit Peled-Elhanan, kürsüye çıktığında şu konuşmayı yaptı:
“Beni buraya davet ettiğiniz teşekkür ederim. Burada bulunmak benim için bir onur. Ancak şunu söylemeliyim ki, benim yerime bugün Filistinli bir kadını davet etmeliydiniz. Çünkü benim ülkemde en fazla acı çeken kadınlar Filistinli kadınlardır. Ve ben bugünkü konuşmamı beş küçük çocuğu, çilek tarlasında çilek toplarken İsrail askerleri tarafından öldürülen Meryem Raban ve kocası Kemal'a adamak istiyorum. Kimse bu katliam için şu ana kadar yargılanmadı.
Beni buraya davet eden insanlara neden bir Filistinli kadını davet etmediniz diye sorduğumda, bu durumun tartışmayı çok lokal kılacağı cevabını verdiler. Lokal olmayan şiddetin ne olduğunu bilmiyorum. Irkçılık ve ayrımcılık, teorik kavramlar ve evrensel birer fenomen olabilir, ancak ortaya koydukları güç lokal ve gerçek. Acı lokal. Aşağılanma, cinsel saldırı, işkence ve ölüm..Hepsi lokal. Bıraktıkları yaralar da öyle...
Maalesef bugün İsrail hükümeti ve ordusu tarafından Filistinli kadınlara yönelik şiddet küresel bir hal almış. Devlet ya da ordu şiddeti bugün Müslüman kadının kaderi haline gelmiş. Sadece Filistin'de değil, aydınlanmış Batının emperyalist ayağını bastığı her yerde..Bu şiddet çok az konuşuluyor ve Avrupa ve Amerika'da buna isteksiz bir şekilde göz yumuluyor. Çünkü sözde özgür dünya, Müslüman rahminden korkuyor. Büyük Fransa, küçük kızların başörtüsünden korkuyor. Büyük Yahudi İsrail, Müslüman rahminden korkuyor ve bunu demografik tehdit olarak adlandırıyor.
Güçlü Amerika ve büyük Britanya, vatanndaşlarını, kötü, ilkel, kana susamış, demokratik olmayan, şövenist, terörist yetiştiren diye tanımladığı Müslümanlarla korkutuyor. Ve bunu dünyayı bugün yok edenler Müslüman olmamasına rağmen yapıyorlar. Onlardan (Dünyayı yok edenler) biri dindar bir Hıristiyan, biri Anglikan ve biri de dindar olmayan bir Yahudi. Ben Filistinli kadınların her saat, her gün çektiği acıyı hiçbir zaman tecrübe etmedim. Her gün fiziki ve psikolojik işkenceye tabi tutulan, en basit insan haklarından mahrum bırakılan, gece ve gündüz her an evleri yıkılan, kontrol noktalarında çocuklarının gözleri önünde soyulmaları emredilen, normal bir hayat yaşamaktan mahrum bırakılan (Filistinli) kadınlar...Bu benim çektiğim bir acı değil.
Ama ben kadınlara karşı şiddetin kurbayınım, ki çocuklara karşı şiddet aslında kadınlara karşı şiddettir. Filistinli, Iraklı, Afgan kadınları benim kardeşlerim ve bizler hepimiz kendilerini özgür ve aydınlanmış dünya olarak tanımlayan vicdansız suçlulardan çekiyoruz. Özgürlük ve aydınlanma adına bizim çocuklarımız elimizden alınıyor. İsrailli, Amerikalı, İtalyan ve İngiliz anneleri çoğunlukla beyinleri yıkanmış ve kendilerinin tek müttefiklerinin Müslüman Filistinli, Iraklı, Afgan anneleri olduğunu anlayamıyorlar. Bu annelerin çocukları bizim çocuklar tarafından öldürülüyor ya da kendilerini bizim çocuklarımızla havaya uçuruyorlar. Hepsine (Batılı ve İsrailli anneler) politikacılar tarafından virüs enjekte edilmiş. Bu virüs demokrasi, vatanseverlik, tanrı, yurt gibi değişik isimler alan virüsler taşısada, hepsi aynı. Hepsi zengini daha zengin yapan, güçlüyü daha güçlü yapan yalan ve uydurma idejolojinin bir parçası.
Ben devlet terörünün bir kurbanıyım. Benim bir anne olarak doğuştan gelen haklarım ihlal edildi. Çünkü oğlumun 18 yaşına basar basmaz benden alınacağı ve Şaron, Bush, Blair ve onların kana susamış, petrole, toprağa susamış generallerinin elinde oyuncak olacağı korkusunu yaşamak zorunda kalıyorum.
Yaşadığım dünyada, içinde bulunduğum durumda ve rejimde, Müslüman kadınlarına hayatlarını nasıl değiştireceklerini söyleme hakkı bulmuyorum kendimde. Onların başörtülerini çıkarmasını istemiyorum ya da çocuklarını farklı eğitmelerini istemiyorum. Ve onlara kendilerinden nefret eden Batılı demokrasiler gibi demokrasiler inşa etmelerini tavsiye etmiyorum. Sadece onlara şunu söylemek istiyorum: Benim kardeşim olsunlar. Onlara cesaretleri nedeniyle, tüm imkansızlıklara rağmen onurlu bir şekilde aile hayatlarını sürdürmelerinden dolayı hayranlık duyuyorum. Onlara daha fazla acı çekmelerine rağmen yine de hepimizin aynı şiddetin kurbanı olduğumuzu söylemek istiyorum
İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi bana ya da başkasına bir tehdit değil. Ama Amerikan emperyalizmi, Avrupa duygusuzluğu tehdit...İsrail ırkçılığı ve zalim rejimi bir tehdit. Filistinli kadınların kontrol noktalarında güvenlik gerekçesiyle soyulmalarını emreden İsrail askerlerini ikna eden düşünce ırkçılıktır.
Filistinli kadınların çektiği acıyı tamamen anlamayabilirim. Eğer ben böyle bir acı çekseydim, nasıl yaşayacağımı bilmezdim. Tüm bildiğim, annelerin sesi savaşla felakete uğramış dünyada kesilmiş durumda. Annelerin ağlayışları duyulmuyor. Çünkü anneler bu tür uluslararası forumlara davet edilmiyor. Ama o kadınların benim kardeşim olduğunu hatırlamak için bu forum benim için yeterli. Onlar, çilek tarlalarında ya da kontrol noktalarında çocuklarını kaybederken, okuldan dönen çocukları sevgi ve merhameti din ve ırka göre değerlendiren İsrailli çocuklar tarafından öldürülürken, yapabileceğim tek şey o kadınların ve arkadan vurulmuş bebekleriyle birlikte hareket etmek.”
2005 yılında Avrupa Parlamentosu'nda bu konuşmayı yapan Elhanan, 1997 yılında bir intihar eylemi sırasında kızı öldürüldüğünde de şöyle demişti: “Benim küçük kızım genç bir adam tarafından katledildi. Çünkü kızım İsrailliydi ve o genç adam aşağılanmış, baskılanmış ve intihara gidebilecek kadar umutsuz kalmış bir Filistinliydi.”