Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

“Ne beşi, iki tane bile bulamazsın!..”

“Ne beşi, iki tane bile bulamazsın!..”

7 milyara yaklaşan (tesbit edilebilen rakamıyla 6 milyar 700 milyon) dünya nüfusu, bu nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması sürecinde karşılaşılabilecek çeşitli problemler sebebiyle bazı bilim adamlarını endişeye sevkediyormuş.

Ne tuhaf... Var olan nüfusun problemlerini, var olan imkanların adil bir şekilde dağılımını planlayıp uygulanmasını sağlayarak halletmesi beklenecek bilim adamları; bunu yapamadıklarından olsa gerek, nüfus artış hızının durdurulabilmesi ya da azaltılabilmesi üzerinde kafa yormayı tercih ediyorlar...

Oysa dünya ne kadar da büyük ve bu büyük dünyanın henüz ıssız köşeleri, bundan sonra doğacak nüfusun gelip kendisini şenlendirmesini bekliyor.

Hikmete ram olamayan insanoğlu içinden birileri belki yüz yıl, hatta birkaç yüz yıl önce, yani bütün nüfusun birkaç yüz milyonla ifade edildiği zamanlarda bile, dünyanın bundan daha fazla nüfusu kaldıramayacağını düşünüyorlardı herhalde...

Beni düşündüren başka bir şey... Dünya üzerinde mevcut 7 milyara yakın insanın hemen tamamı, birbirlerinden ayırdedilebilecek farklılıklara sahip... Her birisinin ayrı bir siması, vücut yapısı, boyu, kilosu... var.

Dahası parmak izleri, DNA'ları, diş yapıları... birçok şeyleri farklı...

Ve bana öyle geliyor ki, 7 milyara yakın insanın hemen tamamının huyları da farklı.

Her birinin ayrı bir dünyası, anlayışı, davranışı... var.

İnsanları renkleri, etnik kökenleri, mensup oldukları inanç grupları... gibi özelliklerini hesaba katarak, kategorik bir ayrıma tabi tutabiliriz... Ancak, hangi şekilde yaparsak yapalım, her bir insanın ayrı bir dünyası olduğunu ve en keskin aidiyetlerin bile bunu, yani insanların farklılıklarını engellemeye yetmediğini de söylemek gerek...

İlk okuduğumda beni çok etkileyen ve her hatırladığımda da derin düşüncelere dalmamı sağlayan bir kıssa var.

Kaynağını unuttuğum kıssa, hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle:

Cüneyd-i Bağdadi (k.s.) (822-911, M) zamanında, Kahire yakınlarından geçmekte olan Nil Nehri'nde, günün belli vakitlerinde bir el görülmeye başlar. Nehirden çıkan beş parmağı açık halde bir el...

İnsanlar, önce boğulmakta olan birine ait olduğunu düşünseler de, yanına yaklaşmayı denediklerinde elin uzaklaştığının görürler. Bu hal günlerce devam eder ve etraftan kimse de durumu izah edemez.

Meseleyi, Bağdat'ta bulunan Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerine sorarlar, o da görmesi gerektiğini söyleyerek Kahire'ye gelir.

Malum vakitte Nil kenarında toplanılır... El, mutadı olduğu üzere gözüktüğünde de, Hazret bir süre ele baktıktan sonra, iki parmağı açık halde elini kaldırır... Sudaki el, bir süre durduktan sonra kaybolur...

Ertesi gün malum vakit yaklaştığında, Cüneyd-i Bağdadi, gidilip duruma bakılmasını ister. Nehir kenarına gidenler, vakti geldiği halde elin çıkmadığını bildirirler.

'Mesele hallolmuştur, artık çıkmaz' deyip dönmeye hazırlanan Cüneyd-i Bağdadi'ye 'bu ne haldir?' sorusu sorulur.

Hazret, "O el, dünya üzerinde birbiriyle kalben hakikaten anlaşabilen beş Müslüman olsaydı, dünya işleri daha iyi giderdi demek istiyordu" der.

'Peki siz iki parmak göstermekle neyi kastettiniz?' denilince de, şöyle buyurur: "Ne beş tanesi, iki tane bile bulamazsın, dedim"...

Kıssadan murat hissedir...

Ben, aynı değerlere sahip insanlar arasında bile farklı düşünceler olabileceği ve bunun son derece normal olduğu şeklinde aldım hissemi...

Sizin alacağınız hisse ise size kalmış...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi