Meriç, 70 yıllık hayatında kavga etmeden ölenlere sövüyor
Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı baskının üzerinden çok da zaman geçmedi. 9 şehidin kanı, İsrail’e karşı esaslı bir yaptırımda bulunulamadığı için halen yerde.
Olayın soğuduğunu düşündüklerinden mi, yoksa gelen bazı işgüzar telkinlerin tesiri altında bulunduklarından mı bilinmez, kimi “muhafazakar” yazar-çizer takımı, kıyısından köşesinden bu vaka-i mukaddes’i tırtıklamaya başladılar bile.
Bunlardan bir tanesi geçenlerde, “Biz yazar olduğumuz için tabi ki İsrail’i çok sert biçimde eleştiririz. Ama hükümet etme sorumluluğu olanların bizi dinleyerek hareket etmemesi gerekir” diyerek, sinsice dokundurmalarda bulunuyordu.
Türk aydınının Tanzimat’tan bu yana devam eden “tarafsız kalma, objektif kriterlere bağlılık, hasbîlik ve empati geliştirme” özentisinin artık iyiden iyiye yaygın ve bulaşıcı bir hastalık halini aldığı, bundan mütevellit bu duygu halinin son derece normal karşılandığı bir ortamın ağırlığı altındayız.
Her dönemin modasına uygun ortalama sözler ve davranış biçimleriyle hayatlarını düzenleyenlerin, daha sonra tutup kendilerini oldukça yüksek ve marjinal platformlarda takdim etmeleri ve hele hele de “Biz vaktiyle neler yaptık, ne yollardan geçtik” demeleri, en hafif tabirle kapkaççılıktır.
Yaşamadığı bir geçmişi, o geçmişi ağır bedeller ödeyerek yaşayanlardan gasp edip üzerlerine giyenler, o giysinin altında köpekleşmiş bir ruh yattığı gerçeğini kimi zaman kendileri bile itiraf eder.
Ancak sanılmasın ki bu itiraf, halis niyetle duyulan bir pişmanlık neticesinde vücut buluyor.
İtirafçı olmanın her zaman menfaat temin edici ve kuvveti elinde bulunduranlar nezdinde hoşa giden bir davranış biçimi olduğunun bilincinde bulunduklarından her seferinde böyle bir refleks gösteriyorlar.
Yaşamadıkları bir onurlu, tehlikeli ve fevkalade geçmişe sahipmiş gibi yapıp, sonra o geçmişi eleştiriye tabi tutmak, bu gibiler için kanun hükmünde bir yaşam tarzı olmuş durumda.
***
Tıpkı karnında atom bombası taşıdığını vehmeden bir genç kızın, atom bombalarıyla çevrili olan dünyada aslında son derece tabii olan bu hezeyanı, onu nasıl da bir ruh hastası gibi takdim ediyorsa, İsrail’e karşı bir misilleme yapılması gereğini telaffuz edenler de şimdi adeta ruh hastasına denk yakıştırmalara maruz kalıyorlar.
Önlerine konulanı yemek istemeyen ve ezberletilmiş davranış biçimlerini reddedenlerin “bozguncu”, diğerlerinin ise “efendi ve kabul edilebilir” olarak görülmesine en iyi örnek, Hilmi Ziya Ülken vefat ettiğinde Cemil Meriç’in kaleme aldığı yazıdır.
Meriç bu yazıdan ötürü muhafazakarlarca genel kabul görmüş Ülken’i eleştirdiği için o devirde bozguncu ilan edilirken, aynı Meriç şimdi, aynı muhafazakarlar tarafından adeta bir puta dönüştürülmektedir.
Kendisi de dahil hiçbir şeyin putlaştırılmasına izin vermeyen Meriç’i dinleyelim:
“Hilmi Ziya, bir zihniyetin kurbanıdır. Üstadı mahveden, hasbî düşünce mitosudur, üstadı ve hemen hemen bütün neslini. İçtimai ilimlerde hasbilik olmaz. Hasbîlik düşmana hizmet etmektir, kavgadan kaçıştır, yalanların devamını sağlayıştır. Zavallı gençliğe Avrupa’nın köhne ve tatsız yalanlarını tekrarlamak başlıca marifeti oldu. Maziye ihanet etti, istikbali kurmadı. Hilmi Ziya, olayların pek çabuk fosilleştiği o zümrenin en tipik temsilcisidir. Yetmiş yıllık hayatında tek kavga yoktur. Hiçbir soyguna katılmadı, doğru. Ama, kırk haramilerin bahşişleri ve sadakalariyle yaşamadığını ileri sürebilir miyiz?
Hilmi Ziya, ülkemizin yangınlar içinde kıvrandığı bir devirde yaşadı. Mazi tasfiye edilirken, konuşmadı. İstikbal hazırlanırken, konuşmadı. Daha doğrusu, sükutuyla kurulu düzeni müdafaa etti. Filhakika onda eksik olan şey kahramanlıktı, kahramanlık ve mesuliyet duygusu. Müstağripliğin itibarda olduğu devirde , felsefenin Ahmet Midhat Efendi’si oldu. Sonra, müsteşrikliğe geçti. Bir Hıristiyan gözüyle gördü İslâmiyeti ve bir Hıristiyan gibi anlattı.”
Meriç’in bu nitelendirmesi, bugün Türkiye’nin Mavi Marmara ve ona benzer olaylar karşısında takınacağı tabii tavrı “maceracı” bulacaklarını peşinen ilan eden kimi muhafazakar yazar-çizer takımının üzerine biçilmiş bir kaftan gibi oturuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.