Erdoğan şahinleşiyor mu?

Erdoğan şahinleşiyor mu?

Terörün yeniden tırmanmasıyla birlikte Ankara’da bir endişe hakim. Acaba başbakanların işi güvenlik bürokrasisine emanet edip köşeye çekildiği günlere tekrar mı dönüyoruz? Dahası terörle mücadeleyi güvenlik konseptinin dışında ele almayı başaran mevcut siyasi iktidar, geçmişte olduğu gibi şiddet sarmalının ortaya çıkardığı karanlığa teslim mi oluyor? Bu endişelere cevabım peşinen hayır. Yine de olup biteni doğru anlamak için yakın tarihe kısaca göz atmanın yararı olabilir.

***

Turgut Özal’ın kuşkulu ölümünün ardından Türkiye’de Kürt sorunu ve terörle ilgili tüm politikalar, Genelkurmay eliyle hazırlandı ve yürütüldü. Başka bir ifadeyle Özal’ın ipuçlarını verdiği ‘açılım’ başlamadan sona erdi ve ‘güvenlik’ merkezli politikalar eliyle terörün üzerine gidildi.

1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye verilmesinin ardından siyasetin dengeleri alt üst oldu. DSP-MHP-ANAP koalisyonu böyle ortaya çıktı. Öcalan’ın iadesiyle başlayan süreç, terörün ateşini bir hayli düşürdü. Şu günlerde sıkça AK Parti’ye söylenen ‘Sizi ülkeyi sıfır terörle teslim ettik’ sözlerinin perde arkası üç aşağı beş yukarı böyle.

Ancak ‘sıfır terör’ gibi önemli bir iddianın yanı sıra söylenmesi gerekenler, nedense gündemde değil. Güvenlik merkezli politikalarla terör zaman zaman kontrol altına alındı, bu doğru. Lakin Kürt sorunu tam da bu dönemde devasa boyutlara ulaştı. En kötüsü de Türkiye, kendi coğrafyasında yaşayan Kürtlerle konuşabilme şansını kendi eliyle yok etti. Ülkeyi yöneten siyasi akıl, bu gidişatı doğru okuyamadı.

Bu kadar da değil; terörle mücadele adı altında yapılan hukuk dışı uygulamalar, hem kontrolsüz ve karanlık odaklar üretti. Hem de bölgede yaşayan insanların devletle olan bağlarını iyiden iyiye zayıflattı. Faili meçhul cinayetler, insanlık dışı uygulamalar ve siyasetin zaten köhne kodlar üzerinden devam eden gücünün iyice azalması, sorunu daha da karmaşık hale getirdi.

2002’nin sonlarında AK Parti’nin iktidara gelişiyle birlikte, Kürt sorununun çözümü yönünde olumlu bir hava esmeye başladı. Bu dönemin hükümet tarafından iyi değerlendirilmediğini ifade edenler, kuşkusuz belli alanlarda haklı olabilir. Ancak gözden kaçan önemli bir nokta var. Siyasi iktidarın, Genelkurmay eliyle yürütülen politikaları kendi inisiyatifine alması hiç de kolay olmadı.

***

Bu anlamda Başbakan Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’da söylediği sözler milat kabul edilebilir. Erdoğan, sorunun varlığını kabul ettiklerini ve bu sorunun ancak demokrasiyle çözüleceğini ifade ederken şu önemli vurguyu yapıyordu:

‘Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. Her ülke geçmişinde zor günler yaşamıştır. Türkiye gibi büyük bir devlet ve güçlü ülkede pekçok zorluğun harmanından geçerek bugünlere geldik. O nedenle geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir.’

Bu sözler, yeni bir siyasi aklın soruna kafa yorduğunun ilk ciddi işaretiydi. Yine de başta TSK olmak üzere güvenlik kurumlarının sürece ayak uydurması kolay olmadı.

***

Gelinen aşamada en başta BDP’nin anlaması ve katkı sağlaması gereken nokta, Türkiye’yi yeniden şiddet sarmalına sürüklemenin kimseye yararı olmadığını görebilmek. Terörün en kritik anlarda sahne alması, hükümetin çözüm için attığı adımların sürekli provoke edilmesi, PKK-BDP hattının sıkça dile getirdiği ‘Barış istiyoruz, fedakarlık yapmaya hazırız’ söylemini boşa çıkarıyor.

Türkiye’de hiçbir iktidarın durduk yerde ‘şahin gömleği’ giymeye meraklı olduğunu sanmıyorum. Hele bu konuda en cesur ve riskli adımları atan bir iktidarı, özellikle de Erdoğan’ı ‘şahinleşmek’le suçlamanın haklı ve meşru bir gerekçesi olamaz.

Ama silahların gölgesinde nasıl bir barış isteniyor, anlayan varsa beri gelsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi