Anayasa Mahkemesi'nin ağır sorumluluğu
Hakkındaki iddianamenin hukuki değil, tamamen siyasi olduğuna dair kesin bir inancı olduğu halde, AK Parti'nin kapatma davasının normal süreç içinde lehine sonuçlanacağına dair bir umudu yok. Kapatma davasıyla ilgili bütün savunma stratejisini hukuki düzeyden ziyade siyasi düzeyde, kapatmayı zorlaştıracak Anayasa değişikliği düzeyinde kurmuş olması bile partinin hukuk sürecine, daha özelde Anayasa Mahkemesine (AYM) güvenmediğini gösteriyor.
üstelik AYM'nin asla hukuki bir karar vermeyeceğine dair endişeler sadece kapatma davasına maruz kalmış olan AK Partililer tarafından ifade edilmiyor. İddianamenin sadece içeriğine bakarak davanın hiçbir hukuki dayanağa sahip olmadığını, dolayısıyla normal bir hukuk sürecinde iddianamenin kazanma şansı olamayacağını düşünen tarafsız gözlemciler de AYM'nin bu davaya yaklaşımının hukuki değil siyasi olacağından emin gibi endişeli görünüyor. O yüzden AK Parti'nin kendisi hakkında başlatılmış bir davanın sonucuna etki edecek şekilde bir Anaysa değişikliğinden geçen bir savunma yoluna girmesini kimse yadırgamıyor.
Böylece süreç içinde her biri diğerinden tuhaf, ama her biri diğerini besleyen iki yaklaşıma giderek alış(tiril)ıyoruz. Bir yandan Anayasa Mahkemesinin neredeyse kaçınılmaz bir biçimde kararının hukuki değil siyasi olacağı düşüncesine, diğer yandan da hukuka güvenilmeyeceği düşüncesine aynı anda giderek alıştırılıyoruz.
Hukuka güvenilemeyeceği düşüncesinin bu kadar çok kanıksanarak işleniyor olması, buna kim yol açmış olursa olsun, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerdendir. Hukukun bir ülkenin sadece belli kesimlerinin çıkarlarını gözeten bir mülke dönüşmesi veya dönüşmüş olduğunun yaygın bir kabul görmesi, bir toplumun sadece milli birlik ve bütünlüğünü tehdit etmekle kalmaz, ahlak ve maneviyatını da dejenere eden son derece tehlikeli bir gelişmedir. Hukukun kurumsal varlığını, gücünü veya etkinliğini kimse reddedemiyorsa bile kimsenin bu kurumsal varlığın adaletine bir inancının kalmaması alabildiğine vahim sonuçlar doğurur. Hukukun üstünlüğüne inanç azaldığı ölçüde toplumda yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya katlanarak artan bir güvensizlik yayılır.
Toplumda bugün arttığı söylenen gerilimin aslında en büyük nedeni hukukun üstünlüğüne olan inancın tehlikeli derecede azalmış olmasından başka bir şey değildir. Hukukun biraz üstünlüğü olsaydı zaten AK Parti hakkında böyle bir dava açılmazdı, hadi açıldı diyelim, apaçık görünen tutarsızlıkları ve zayıflığından dolayı, hukuk süreci içinde üstesinden çok kolay gelineceğine güvenilirdi. Ortalıkta böyle bir davanın açılmış olduğuna güvenerek hükümete karşı eline güçlü bir koz geçirmiş gibi davranan ve bu kozu taviz vermediği kendi müktesebi sayan bir ucuzcu muhalefet de olmazdı. çünkü baştan sona her türlü hukuk nosyonundan yoksun böyle bir davadan bir şey çıkmayacağını herkesten önce o muhalefet partisi görür ve ondan bir beklenti içine girmezdi.
Oysa muhalefetin başı olarak CHP AYM'ni bütün hukuki süreçlerde durum ve konu ne olursa olsun kendi uhdesinde bir güç olarak görüyor. 367 krizinde AYM'nin takındığı tutum CHP'nin bu beklentiyle Mahkeme yolunu en büyük koz olarak değerlendirmesinin önünü açıyor. AK Parti de Mahkeme ile CHP arasındaki bu ittifakı bir veri olarak kabullenince bu ilişkiyi neredeyse doğallaştıran tedbirlere başvuruyor.
Hukuka inancın bu kadar yitip gittiği, hukukun birilerinin elinde bir enstrüman olarak değerlendirilebildiği bir toplumda tabii ki gerilim eksik olmaz. Esasen gerilim ve çatışma potansiyeli bütün toplumların tabiatındandır. Siyaset ve hukuk bu potansiyelin harekete geçmesini, toplumun bütünlüğünü bozmasını engelleyen en önemli kanallardır.
O yüzden bugün toplumda tehlikeli hale gelen gerilimi azaltmanın yolu meşru siyaset yoluyla atılmış adımları geri almaktan değil, hukukun güvenilirliğini yeniden tesis etmekten geçer. Bu ağır sorumluluk da artık bizzat AYM'nin omuzlarına binmiş durumdadır.
AK Partinin mahkemeye güvensizliği daha da pekiştiren arayışlarını gereksiz hale getirecek şekilde bu iddianamenin hak ettiği hukuki karşılığı daha ilk adımda vermek her şeyden öne hukuka olan güveni yeniden tesis etme yönünde bir adım olacaktır.
Hukukun üstünlüğünü sürdürebilmek için hukuka güven duymak şarttır. Mahkeme bir partinin yedek gücü veya başka bir partinin siyasal muhalifi olmadığını gösterecek sorumlu bir kararla hukuka olan güveni yeniden restore etmelidir.
Hukuka olan güveni yeniden tesis etmek, AYM'nin bugün en ağır sorumluluğudur. Bu sorumluluk doğrudan Türkiye'nin bütünlüğü, huzuru ve geleceğini tehdit eder hale gelmiş bir süreci durdurma fırsatının yüklediği bir sorumluluktur.