Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Boykot yapılmamasını istemeyenler...

Boykot yapılmamasını istemeyenler...

Talebeliğim döneminde dinlediğim ve açıkça söylemek gerekirse, hâlâ çözemediğim bir bilmece var... Daha doğrusu ilgi çekici bir anektoddan doğan bir bilmece bu... En iyisi anlatayım:

70'li yıllar. Öğrencilerin hareketli zamanları. Boykotlar, işgaller, gösteriler ve kavga gırla.

Tam da ders sırasında İTÜ'nün anfilerinden birisine giren birkaç öğrenci, lüzumuna binaen boykot kararı alındığını ve anfinin boşaltılması gerektiğini söyler.

Hoca ve öğrenciler tereddüt içerisinde iken anfiden yükselen bir ses, 'bir dakika!' der, 'eğer boykot yapılacaksa bunu demokratik bir şekilde oylamamız gerek'...

Ses Bünyamin isimli birisine aittir ve boykot kararını tebliğe gelen öğrencilerin nutku tutulur bir anda. Çünkü 'Bünyamın Ağabey', boyu, posu, ve başka bazı özellikleri dolayısıyla, kapışmayı düşünemeyecekleri bir isimdir.

Bünyamin ağabey, sınıfa döner ve şöyle konuşur:

'Bu arkadaşlar boykot yapmamızı istiyorlar. O halde oyluyoruz. Şimdi, boykot yapılmamasını istemeyenler parmaklarını kaldırmasınlar...'

Sessizlik... Anfide bulunup boykot yapılması gerektiğini düşünen ve düşünmeyenleriyle bütün talebe şaşkın...

Bünyamin ağabey, neticeyi açıklar:

'Evet demokratik bir biçimde yaptığımız oylama sonucu, arkadaşlarımız boykot yapılmamasına karar vermişlerdir...'

Boykot talebiyle anfiye gelenler gider ve derse devam edilir...

Öğrenciler, 'boykot yapılmamasını istemeyenler parmaklarını kaldırmasınlar' denildiğinde, isteyenlerin ya da istemeyenlerin yapacağı hareket hususunda kararsız kaldıkları için parmaklarını kaldırmamışlardır ama demokratik oylamanın neticesinin hakikaten açıklandığı gibi olup olmadığı, sanırım hâlâ kafalarında bir soru işaretidir...

Bu anektodu duyduğum günden beri, zaman zaman ben de neticenin Bünyamin ağabeyin açıkladığı gibi olup olmadığını merak ederim...

Günümüzde karşı karşıya kaldığımız birçok mesele de, bu anektodda olduğu gibi, içinden çıkılması zor...

O kadar çok gelişmeyi o kadar hızlı bir şekilde yaşıyoruz ki, neler olduğunu anlayabilme şansımız bile yok.

Operasyonlar, gözaltılar, ifade davetleri; bu davete icabet etmemeler, yakalama kararları, yakalama kararına itiraz, itirazın reddi, redde itiraz; redde itiraza red, redde itiraza redde itiraz...

Eğer iyi bir takipçi değilseniz, gazetelerde ve televizyonlarda izlediğiniz haberlerden, ne olduğunu anlama şansınız da yok gibi. Haberleri bizlere aktaranlar da tam anlayabilmiş değil çünkü...

Bir mahkemenin verdiği bir kararı bir başka mahkeme kaldırıyor, onun verdiğini de öbürü...

Gözaltında, tutuklu ya da yakalama kararına muhatap olarlarla dolu ortalık. Ve sanık yakınları ve avukatları mahkemeler arasında mekik dokuyorlar adeta.

Ortalığa saçılan iddialardan anlıyoruz ki, 'şu mahkeme bizden, öbürü onlardan' muhabbetleri sık sık yapılıyor.

Sadece muhabbetlerde kalmıyor iş. Hakikaten muhabbette adı geçen mahkeme, bir başka mahkemenin verdiği kararın tam zıddına kararlar alabiliyor.

Suçsuz ise neden gözaltına alınır ya da tutuklanır bir insan?.. Suçlu ise nasıl bırakılır?.. Hukuk, delillere göre hareket ettiğine göre; aynı dosyaya göre, bir heyet ilgili zevatın tümünü serbest bırakabilirken, bir başka heyet nasıl tümünü tutuklayabilir?..

Yargının bağımsızlığı hususunda nutuklar atılırken, tarafsızlığın sözünün bile edilmemesi, bununla mı alakalıdır acaba?..

Anlaması zor bir iş vesselam.

Ama siz eğer şu 'boykot yapılmamasını istemeyenler parmaklarını kaldırmasınlar' meselesini çözebildiyseniz, bugün yaşananları da anlayabilirsiniz muhakkak...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi