“Recep Bey”, “Bay Kemal” ve maaş muhabbeti...
Siyaset erbabının iflah olmaz bir hastalığı da üslup meselesidir! Kuşaklar boyunca siyasetçiler arasında veya siyasetçilerle entelektüeller arasında, alabildiğine sert; bir o kadar da kırıcı, zaman zaman seviyenin iyice kaybolduğu ve insanı çok rahatsız eder biçimde, polemik kılıfı içinde sataşmalar ve hakaretler hemen hiç eksik olmadı...
Öyle ki, bu hırçın üslubu benimseyen ve benimsemeyen; içine sindiren ve sindirmeyen herkes siyaset anaforunda birbirine benzeyerek ve hatta birbirinden geri kalmamaya çalışarak, güya politik akıl yarıştırmaya, siyasi rant devşirmeye ve bu yolla sonuç almaya çalışmıştır.
Siyasi literatürümüz bunun uç örnekleriyle doludur. Mesela yanlış hatırlamıyorsak Namık Kemal, Ziya Paşa’ya şöyle bir gönderme yapmıştır:
“Bilmem nedir lüzumu, vücud-u habisinin/ Dünyayı boynuzların mı tutar hey öküz teres...”
Keza dönemin maliye bakanı Agop Kazasyan, atının bir köpekten ürkmesi sonucu düşüp kolunu kırdığında, Şair Eşref şöyle bir beyit döşenmişti:
“Bir kelbi bir kelb ile mahveyledi Allah/Lâ havle velâ kuvvete illa billâh...”
Osmanlıdan gelen bu alışkanlık Cumhuriyet döneminde de sadece dildeki kelime değişikliklerinden etkilenerek aynı minval üzere devam etmiştir. En fazla tedavüle sokulan kelimeler de, ‘şerefsizlik’, ‘namertlik’, ‘alçaklık’ gibi gerçekten seviyeli ortamda yeri olmayan ifadelerdir. Ne yazık ki bütün yakınmalara rağmen bu durum pek değişecek gibi görünmüyor.
Referandum sebebiyle siyasi liderlerin her gün birkaç meydanda boy gösterdiği şu günlerde, yine bir üslup felaketi ile yüz yüzeyiz... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir ana muhalefet liderinden beklenmeyecek polemiklerle işe başladı. Bir “Recep Bey” lafıdır tutturmuş gidiyor. Bazen bey ekini de atıp doğrudan “Recep...” muhabbetiyle taraftarlarını coşturmaya çalışıyor. Yoğun eleştirilere rağmen, Kılıçdaroğlu bu çok yadırgatıcı üslubu bırakacağa benzemiyor.
Başbakan Erdoğan, epey zaman bu isim takma meselesinde soğukkanlılığını korumakla birlikte, sonunda o da aynı tuzağa düşüverdi. Önce, “Tesadüfen memur olmuş Kemal efendi...” ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu memur kitlesini arkasına alabilmek için, “memur” lafını başka mecraya çekince, bu defa “Bay Kemal” deme ihtiyacını duydu. Oysa Erdoğan’ın buna hiç de ihtiyacı yoktu. Zira meydanları dolduran vatandaşların bu tarz polemiklere zaten karnı toktur. Sadece anlık bir heyecan uyandırmak içinse, böyle antipatik laflar yerine daha uygun deyimler bulmak kendisi için zor değildi.
Ne “Recep Bey veya Recep”, ne de “Bay Kemal veya Kemal Efendi” vb. klişeler, liderlerin ve partilerinin hanesine artı bir şey yazdırmaz. Başbakan ve ana muhalefet liderinin aldığı maaş da toplumu o kadar ilgilendirmiyor... 21 yüzyıl toplumlarında, insanlar iletişim teknolojisinin getirdiği kolaylıklardan yararlanarak bütün gelişmeleri yakından izliyor. Ve emin olunuz kimin ne yapıp yapmadığı da gayet iyi biliniyor. Vatandaş hizmet bekliyor. Hizmeti görünce de oylarıyla o hizmeti getirene destek veriyor. Sandık sonuçları bunun açık göstergesi değil mi? O halde bırakınız şu rahatsız edici üslubu. Meramınızı daha sakin şekilde anlatınız. Vatandaşı da ramazan günü bizar etmeyiniz!