İnsan yaşlansa da, uzun yaşama tutkusu genç kalır
Bugün, insanın yaşlandıkça gençleşen dünya sevgisine ve uzun yaşama tutkusuna, az da olsa ışık düşürmek istiyorum. Önce konuyla ilgili çok önemli birkaç hadisi dikkatlerinize arz edeyim.
Hz. Enes (ra. anh) anlatıyor: Resûlullah (sas) buyurdular ki: “Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs.” (Muslim: 2/724, hn. 1047; Tirmizi: 4/636, hn. 2455; Müsnedi Ahmed: 3/192, hn. 13021)
Bu hadisin anlamını pekiştiren birçok rivâyet muhtelif vecihlerle hadis kitaplarında mevcuttur. Ebu Hureyre’nin (ra. anh) Hz. Peygamber’den (sas) naklettiği: “İnsan yaşlansa da kalbi iki şeyde genç kalır; dünya sevgisi ve tûl-i emel (uzun yaşama umudu).” hadisi meselâ. (Buhari: 5/2360, hn. 6057; Sahih İbn Hibban: 8/13, hn. 3219)
Hadisin Buhari’nin naklettiği başka bir versiyonunda da: “Âdemoğlu büyür, onunla birlikte iki şey daha büyür: Mal sevgisi ve uzun hayat umudu.” denilmiştir. (Buhari: 5/2360, hn. 6058)
Bir diğer rivâyette ise, “Mal sevgisinde ve hayata dair her dâim ümit beslemekte yaşlının kalbi gençtir.” denmiştir. (Müsnedi Ahmed: 2/443, hn. 9718, Süneni Beyhaki el-Kübra: 3/368, hn. 6299)
“Tül-i emelde latif bir sır vardır” der, İmam İbn Hacer el-Askalânî ve şu izahı yapar: “Eğer dünya hayatına dair beklentiler olmasaydı dünyaya taalluk eden amellere başlamazdı insan. Ancak hadisin mahzurlu gördüğü şey, dünya işlerinde sürüklenmek ve âhirete gerektiği gibi hazırlanmamaktır.” (Fethu’l Bâri: 11/237)
İnsan psikolojisinin mal sevgisine ve uzun yaşama arzusuna dair zaafiyetini son derece özlü ifade eden bu hadislere hep gıpta ile bakmışımdır. Çünkü insan psikolojisinin derinliklerinde yatan bir derin çelişkiyi nübüvvet ışığıyla açığa çıkarmaktadır.
İnsan organlarının zamana karşı dayanamayarak yaşlandığını her insan bilir. Yaşlandıkça insan kendi vücudunda da bunu tecrübe eder. Bu süreçde kalb de diğer organlar gibi yaşlılıktan nasibine düşen payı alır, ihtiyarlar. Buna rağmen nasıl olup da yaşlanan kalbin mal ve hayata dair sevgisi artabiliyor hususu, çelişkinin ortaya çıktığı zemindir.
Mâlum, insan bedeni yaşlandıkça enerjisi azalır, dünyalıklara karşı şehveti körelir, güç ve tâkattan düşer. Tüm bilimsel veriler ve insan cinsinin hayat tecrübesi de; yaşlılıkla ölüm arasında kesin bir illet bağının varlığını teyit eder. İnsan yaşlandığı nisbette ölüme yaklaşmış demektir.
Buna rağmen kalbin dünya sevgisinde genç kalabilmesi, hayatı gençler kadar ve hatta daha fazla sevmesi insanın bu dünyadaki imtihanının bir sırrıdır. Kalbin derinliklerine kök salan bu sırra, Efendimiz, yukarıdaki sözleriyle dikkat çekmiş, bizleri uyarmıştır.
Bedenin yaşlanarak dünyadan uzaklaşmaya başlamasına rağmen kalbinin dünyaya bağlanmasının temelinde, biyolojik bağımlılıktan çok psikolojik bağımlılık yatmaktadır. Zira beden yaşlansa da insan nefsi bedene paralel yaşlanmaz. Nefis her zaman güçlü kalır.
Çağdaş tıbbın yaşlılığı geciktirme çabaları dikkatle izleniyorsa bugün, sebebini bu nefisde aramak gerekir. En fazla satan ürünler arasında yer alan “Anti ageing” (yaşlılıkla mücaadele) ilaç ve kremleri, yaşlılığın nasıl da bir mücaadele alanı olarak telakki edildiğini işaretlemesi açısından mânidardır.
Bedenlerin isyanına rağmen yetmişlik ninelerin genç torunlarının vücut dilinde aynileşme çabalarını, yetmişlik dedelerin ikinci bahar arayışlarını, kalpde diri ve genç kalan bu tutkulara bağlamak gerekir. Eğer insan bu zaaflarına vahiy perspektifinden ve akıl çizgisinde çekidüzen vermezse, suhûletle yaşlanmak şansını da yitirecektir. Aksi takdirde beden ve istekler arasında zuhûr edecek nâhoş çelişkileriyle kara mizahın konusu olacaktır.
Televizyon kanallarının evlendirme programlarında yaşlıları madara eden malzeme bolluğuna biraz da buradan bakın. İhtiyar dendiğinde aklımıza gelen hayat tecrübesi bol, aksakal, bilge kişi imajı da maalesef yara almaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.