Yüce Kur’an
Bu sene, ramazan ayımı bereketlendiren çok güzel bir hediye aldım: YÜCE KUR’AN ve Açıklamalı-Yorumlu Meâli. Bu güzel hediyeyi bana, aziz dostum Prof. Dr. M. Cemal Sofuoğlu göndermiş. Meâl; bilindiği gibi anlam, mânâ, yorum demektir.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i, İzmir Üniversitesine bağlı üç ilim adamımız 8 yıl baş başa verip çalışarak Türkçemize yeniden kazandırmışlar. Bu münasebetle: Prof. Dr. Abdülkadir ŞENER’e, Prof. Dr. M.Cemal SOFUOĞLU’na, Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM’a minnet borcumu bin defa ifade ederim.
Bu ilim adamlarımız, YÜCE KUR’AN’ı sunuş yazılarında diyorlar ki:
“Anlaşılır bir dil kullanmaya gayret ettik. Fakat: Hidayet, dalâlet, zâlim, fâsık, azab, gazab... gibi bazı dinî kavramları, çoğunlukla muhafaza ettik. Mümkün olduğu kadar batı menşeli kelime ve tabirlere yer vermemeye ve din dilini korumaya özen gösterdik.”
Bu hassasiyet, bu dikkat, benim için çok önemli. Çünkü din dilini korumaya özen göstermek, sadece benim için değil, milletimiz için çok, çok önemli. Çünkü Türkçe, bizim varlık sebebimiz. Çünkü milletlerin hayatında dil ve din çok önemli iki ana temel. Sevgili Peygamberimiz “din nedir?” sorusuna “Din nasihattir!” diye cevap vermiş. Elbette din nasihattir. Ama biz bu nasihati, ancak zengin bir dille anlatabiliriz. Ruhsuz-köksüz bir dille, dinin güzel öğütlerini kat’iyyen anlatamayız. Şu hususa çok dikkat etmeliyiz: Türkiye’de, dün ve bugün, laikliği İslâm düşmanlığı şeklinde anlayan bazı mühürlenmiş kafalar, bin yıldan beri konuşa konuşa Türkçeleştirdiğimiz, dağdaki çobana bile öğrettiğimiz, sevdirdiğimiz bazı kelimeleri sırf Kur’andan geldiği için dilimizden çıkarıp atmaya yerlerine ya batı dillerinden aldıkları veya rahatlıkla uydurdukları kelimeleri sokuşturmaktadırlar. Mesela; Kitap, katip, edebiyat, mektep, kalem, hayat, şart, hürriyet, imkân, hakimiyet, ruh, adam, şiir, şair... gibi yüzlerce kelimeyi neden dilimizden çıkarıp atıyoruz? yerlerine neden: Betik, yazman, gökçeyazın, okul, yazgaç, yaşam, koşul, özgürlük, olanak, egemenlik, tin, kişi, yır, yırman, ozan kelimelerini sokuşturuyoruz? Birinciler Kur’an dili olduğu için! Arapçadır diyerek mesela kelimesini atmanın, yerine Ermenice’nin orinak kelimesinden örneğin soysuzunu çıkarıp koymanın faydası ne? İsimden sıfat yapan (î) aidiyet ekini “Arapçadır” gerekçesiyle çıkarıp atmak, yerine Fransızcadan aşırdığımız “sel-sal” eklerini koymak bile Türkçemizi çok çirkinleştiriyor. Neden inşallah yerine umarım, Allahaısmarladık veya güle güle yerine Baay-babay! diyoruz?
Konu çok mühim ve uzundur. Yukarıda isimlerini verdiğim değerli ilim adamlarımız “bilim kişilerimiz değil” Yüce Kitabımız Kur’an’ın meâlini, (açıklamasını) anlaşılır bir dille yaptıkları, dinî kavramları korudukları, kullandıkları için çok ciddi bir hizmette bulunmuşlardır.
“Türkiye’nin %99’u Müslümandır” diyoruz. Acaba bu %99’u Müslüman olan ülke halkının %1’i Kur’an’ı Kerimin meâlini baştan sona kadar okumuşlar mıdır? Her evde bir Kur’an’ı Kerim vardır ve onlar, süslü örtüler içinde muhafaza edilmektedirler. Artık her Müslüman her ramazan ayında, Kur’an’ı Kerimleri, o süslü kılıflarından çıkararak her akşam yirmişer sayfa okumalıdırlar. Böylece ramazan sonunda Kur’an meâllerini baştan sona gözden geçirmiş olacaklardır. Bu çok mu mühim? Haftaya bu konu üzerinde yine duracağım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.