İslam'da tarikat
Mezhep, tarikat, cemaat, camia, gibi kelimeler, basın yayın dünyamızda çok kullanılan, ama sıklıkla da yanlış kullanılan kelimeler.
Geçen yazıda mezhep konusunu anlatmıştım. Bugün tarikatı anlatmak istedim. Yandaş olan da karşıt olan da doğru bilsin, doğru kullansın diyerek...
Tarikat, yol demek, kullanım anlamında ise ‘Tasavvuf yolu’...
Tasavvuf İslam’ın batıni yani iç eğitim yöntemi. Tezkiye (arındırma), irfan, ihsan gibi sözler de tasavvuf karşılığıdır.
Kuran’ı Kerim’de Bakara Suresi 151. Ayette Allah elçisinin görevleri anlatılır: “Size içinizden bir elçi gönderdik Ayetleri okur, sizi tezkiye eder (arındırır)size Kitab’ı ve Hikmeti öğretir, size bilmediklerinizi öğretir.”
İşte ana kaynakta tasavvufun anlatımı budur.
Allah Elçisi bir yandan gönderilen ayetleri okur, kitabı, hikmeti ve bilmediklerimizi öğretirken bir yandan da yakınındakilere ‘arınma’ yöntemlerini öğretiyor ve uygulatıyordu. Öncelikle Ehl-i Beyt’e (Fatıma, Ali, Hasan, Hüseyin) yakın dostlarına ve yeteneklilere...
Bunlar da, yöntem ayrımını doğrudan Allah Elçisi’nin yaptığı ve insanlara doğalarına göre yöntemle öğrettiği anlatılır. Söz gelimi Ali’ye cehri (sesli)zikir; Ebubekir’e hafi (sessiz) zikir öğretilmiştir. Bu iki din büyüğü de başkalarına kendi yöntemlerini öğretmiş ve günümüze kadar çeşitlenerek tarikatlar doğmuştur.
Bütün tarikatlarda Ali’ye veya Ebubekir’e kadar ulaşan mürşid (yol gösterici) silsilesi vardır.
Ali’ye bağlı olanlara ‘Alevi’, Ebubekir’e bağlı olanlara da ‘Bekri’ denilmiştir. Tarikat silsilesinde ortaya çıkan bazı büyük yol göstericiler dönemlerinin şartlarına veya kendi uygulamalarına göre değişiklik yapmışlar; ya da tarikatı çok yaygınlaştırmışlar ve tarikat onların adıyla anılır olmuştur.
Söz gelimi Hoca Ahmet Yesevi’nin Arslan Baba’dan devraldığı tarikat ondan sonra Yesevilik diye anılmış. Türkiye coğrafyasında Hacı Bektaş Veli’den itibaren de Bektaşilik adını almıştır.
Yusuf Hemedani’nin halifelerinden Abdulhaluk Gücdüvani tarafından mana aleminde yetiştirilen Bahaaddin-i Buhari’nin döneminde tarikat Nakşibendilik adıyla anılmış; Müceddid-i Elf-i Sani (İkinci bir yılın yenileyicisi) diye anılan Rabbani ile ‘Müceddiye’ Mevlana Halid den sonra da ‘Halidiye’ diye söylendiği olmuştur.
Mevlana Celaleddin’in bağlı olduğu Kübreviye’nin kurucusu Necmeddin Kübra’dır ama Mevlana’dan sonra zaten Şems’in büyük etkisiyle de değişerek Mevlevilik adını almıştır.
Kadrililik, Halvetilik, Uşşakilik, Cerrahilik, Rıfailik, Bayramilik, Galibilik gibi adlarla anılan tarikatlar da bu şekilde adlandırılmıştır.
Adları ne olursa olsun özünde bütün tarikatların amacı aynıdır: İnsanı, Allah’a yakınlaştırmak ve üstün insani niteliklere kavuşturmak...
Bu yolda, zikir (Allah’ı çok anmak) rabıta (nura ulaşmak için bağlantı) yapmak, nefsi eğitmek için riyazet (nefsin isteklerini yapmamak) gibi uygulamalar vardır.
Sözün özü, İslam edebiyatında bir oluşuma ‘tarikat’ diyebilmek için tasavvufla ilgili olması gerekir. Dolayısıyla ‘vahhabilik tarikatı’ gibi kullanımlar kökünden yanlıştır.
Vahhabilik, kabuk Müslümanlığıdır ve tasavvufa karşı, tarikatlara düşmandır.
Çok kullanılan ‘nurculuk tarikatı’ sözü de yanlıştır. Nurculuk, tarikat değil bir İslami akımdır. Bu akımdan da önce bir cemaat, sonra çeşitli cemaatler ve bir de ‘camia’ doğmuştur.
Süleymancılık da denilen Süleymanlılık, Kuran’ı Kerim’i öğretmek uygulaması esasında doğmuş tasavvuf temelli bir cemaattir ama ananevi anlamda bir tarikat değildir.
Bu örnekler basın yayın dünyamızda çok geçen yanlışlıklarla ilgilidir. Yanlış kullanımların yaygınlaşmasını önlemek için bir tanım denemesi bu yazı... Yoksa tasavvuf ve tarikatlar kitaplar çapında anlatılabilirdi...
Diyorum ki bu konularda yazanlar zahmete girip gerçekleri öğrenmeli ve ondan sonra yazmalıdırlar. Kulaktan dolma, yarım yamalak bilgilerle bu işlere dalmak doğru değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.