Aziz Nesin’in hikâyesi
Wikipedia’nın tarifiyle Türk ateisti. Şebinkarahisarlı Abdülaziz Efendi’nin oğlu. Ateş Nesin, dedesi Abdülaziz Efendiyi dini bütün, Abdülhamid hayranı ve sıkı bir Atatürk düşmanı olarak tarif etmekte. Aziz Nesin, mizah yazarı olmadan evvel subaydır. 1944’te Zonguldak’ta uçaksavar mevzileri yaptırırken vazifesini suiistimal ettiği gerekçesiyle TSK’dan ihraç edilir. Gazeteciliğe başlar. Sırf Amerikan yardımını eleştirdi diye 1947’de 10 ay mahkumiyet ve 3 ay sürgünle cezalandırılır.
Aziz Nesin 1995’te öldüğünde vasiyeti gereği Çatalca’daki vakfının bahçesine gömülerek toprak düzleştirildi. Hiçbir dinî vazife eda edilmedi. İmran Öktem ve günümüz bazı isimleri nazara alındığında dinsizliğindeki samimiyetle onlara fark bindirdiği söylenebilir.
Aziz Nesin’in buraya kadarki hikâyesi az-çok bilinir. Hatta eskinin antikomünist yazarları ordudan atılmaya dair farklı iddialara da sahiptir.
Marksist ve ateist yazarın bu basit hikâyesi bilinir ama şimdi bahsedeceğim tarafı pek bilinmez.
Dini bütün bir dedenin torunu nasıl olmuş da böylesine dinsizleşmiş?
İstanbul’da Antik Dekor adıyla kaliteli bir ihtisas dergisi çıkar. Derginin eski sayılarından birinde Aziz Nesin’le yapılmış hayli uzun bir mülakat vardır. Okuyunca şaşırdım. Komünistliği ve dinsizliğiyle meşhur bir kalem, meğerse hayatının çok önemli bir bölümünde dindarmış. Aziz Nesin, orada aynen şöyle demektedir: ‘35 yaşıma kadar hafızdım. O yaşımda bir tefsir okudum ve dinsiz oldum.’
Bu hazin bilgi hem yazarın biyografisi ve hem de Tefsir/meal okumaya dair önemli bir vesikadır.
Tefsir okunmaz mı?
İlmi ve ehliyeti olan elbette okur.
Dinin bir ilim üzerinde yükseldiği unutulmamalı. İlimde ise silsileyi meratip/hiyerarşi esastır. O hiyerarşi sonunda yetki sahibi olunur. Sona varmak dirsek çürütmekle mümkündür.
Hiçbirimiz bir tıp profesörünün yazdığı kitabı alıp kansere dair yorumu için mütalaada bulunmuyoruz. Ama herkes tefsiri masasına açıp, hatta Kur’an-ı kerimi eline alıp hükümler çıkartmak istiyor. Bu ilmen mümkün değildir. Mümkün diyenin kafasının karışmaması çok zor. İnsan zihni, ancak öğrendiğini layıkıyla kavrayabilir. Onun da belki bir kısmını. Öğrenme üstadla, hocayla olur.
Fatiha suresi için yerine göre 7 cild tefsir yazılmıştır. Teknik bir çalışma olan bilgisayar kitabını aklımız almıyor. Mesnevi’yi anlayamıyoruz. Süleymaniye Camiinin büyüklüğüne inanırız. Ama ondaki mimari ilmini izahta zavallı kalırız.
Bir kimsenin yürürlükteki kanunlar hakkında hüküm verebilmesi için ilk, orta, lise, üniversite, staj şeklinde 20 seneye yakın okuması gerekiyor. Bu zamandan sonra o kimse, hakim olmakta. Buna rağmen verdiği karar Yargıtay’da bozulabiliyor. Çünkü ilahi, gayrı ilahi, bütün kanunlarda sebep, niyet, diğer maddelerle illiyet gibi unsurlar vardır.
İslam âlimleri, toprak altında.
Onlar Allah için yaşayıp yazdılar.
Şimdilerde ortalık din bezirganı dolu. Yazdıkları kitaplar belki alınıyor ama raftan inmiyor. İnse de zaten anlaşılmaz, sabredilip okunamaz. Akıl terazisine çekemeyeceği yük yüklenemez.
Kur’an-ı kerim okumak sünnetken, meal okumak ne farzdır ve ne de sünnet.
Allah, kimseyi Aziz Nesin’in akıbetine uğratmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.