Olcay Yazıcı
Ah ne kadar yazık!
Olcay Yazıcı, artık yazamayacak.
Edebiyatımızın bir güzel kalemi daha sustu.
Şiiri nesrinden, nesri şiirinden daha güzeldi. Olcay Yazıcı; bir kuyruklu yıldızın kayıp gitmesi gibi, bir büyük aydınlığın birdenbire kararması gibi, bir zarif gül dalının kırılıp düşmesi gibi, bir güzel şarkının birdenbire susması gibi aramızdan çekilip gitti.
Bayramın birinci günü, beni telefonla aradı. Bayramın üçüncü günü ölüm haberi geldi. Daha 57 yaşındaydı. Ben onun daha 57 yıl yaşayacağını ve edebiyatımıza daha nice zarif eserler kazandıracağını sanıyordum.
Türkiye gazetesinde 12 yıl çalışmıştı. Kalemini önce bu gazetede eline almıştı. Bugün bu sütunu, ben de onun bir yazısıyla süsleyeceğim. Yazısının başlığı: İnsan, lisan demektir.
“Dil, millet olmanın temel unsurlarından biridir. Bilinen klasik yaklaşımı hatırlayalım. Siz eğer vatanınızı (coğrafî olarak) kaybederseniz, mücadele verir, onu yeniden kurabilirsiniz. Fakat dil şuurunuzu kaybettiğinizde tarihin uçurumunda yok olur gidersiniz. Bir daha millet olma şerefini asla elde edemezsiniz. Bir başka ulusun kölesi haline gelirsiniz. Çünkü, Horatius’un dediği gibi: Uçurum, uçurumu çağırır. Ve siz o uçurumda, bir daha dönmemek üzere yok olur gidersiniz.
Dil sadece bir konuşma ve anlaşma vasıtası değildir. Dil, bir milletin ilmî hafızası, hatırası, yani ruhudur. Mayasıdır. Özüdür. Dilini kaybeden, hafızasını da, hatırasını da kaybeder. Tanınmış Çek romancı Milan Kundera şöyle der: Bir toplumu yok etmenin ilk adımı, o toplumun hafızasını, yani kitaplarını, kültürünü ve tarihini silmek, yok etmektir. Bundan sonra yapılacak şey, o toplum için, yeni kitaplar yazmak, yeni bir kültür imal etmek, yeni bir tarih uydurmaktır. İşte, bütün bunlardan sonradır ki bir toplum, geçmişte ne olduğunu unutur, bugün ve gelecekte ne olacağını bilmez hâle gelir...
Dil ve din birliği yıkıldı mı, cemiyetin harcı ortadan kalkar. Mozaik dağılır ve millet yığın hâline dönüşür. Sürüleşir ve ömür boyu sürünür oradan araya. Bozguncu ve yozlaştırıcıların, dil ve din üzerinde bu kadar ısrarla durmaları tesadüfî değildir. Dilde, imla ve noktalama işaretleri de çok mühimdir. Öyle ki bana göre ilmin başlangıcı, virgülün nereye konulacağını bilmektir.
Türk olanlar, Türkçe’nin ses ilmini, güzellik ilhamını, kültür haysiyetini korumakla mükelleftir. Çünkü yeni yüzyılın savaşları, silahlar arasında değil, kelimeler arasında olacaktır/olmaktadır. Medeniyetler çatışmasının altında yatan ana sebep de budur. Zafer ya da mağlubiyet, önce kelimelerle başlar.”
Mekanı cennet olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.