Değinmeler
Urfa’da motosıkletli iki genç zincirle aracın arkasına bağladıkları bir köpeği sürüklemişler.
Konya’da bir başka motosıkletli genç de ağzını ve ayaklarını bandladığı bir köpeği bir mukavva kutu içinde işlek bir yolun ortasına bırakmış ki hayvancağız ezilsin!
İki haber de dünki gazetelerde yer aldı. İnsanlar aşağılamak istediklerine “köpek” derler. İnsan için de “eşref-i mahlûkat” tâbiri kullanılır. Yâni yaratıkların en şereflisi, en üstünü. İnsanların aşağılamak istediklerine neden “köpek” yakıştırmasında bulunduklarını hiç anlayamamışımdır. Çünki köpekler esâsen mûnis, canayakın, sosyal ve sevgi dolu canlılardır. Onları bâzen saldırgan yapan insanlardır. Onun için ben hep “Köpekden korma, sâhibinden kork!” derim. Eğer yıllardır Türkiye’de köpeklerin hangi alçakça muâmelelere ve eziyetlere mâruz kaldığını gün-be-gün izlemesem yukarıdaki iki vahşet sahnesini “münferid” olaylar olarak kabûl edebilirdim. Ama maalesef durum öyle değil. Bence burada önemli olan bâzı hayır sâhiblerinin müdâhalesi sâyesinde o köpeklerin kılpayıyla kurtarılmaları değil o hayır sâhiblerine “bizâtihî” ihtiyaç hâsıl olmasıdır! Ben insan için “eşref-i mahlûkat” benzetmesini de hep yadırgamışımdır. Bana kalırsa “esfel-i mahlûkat”dır insan! Yâni yaratıkların en sefîli, en aşağılık olanı! Çünki yeryüzündeki başka hiçbir canlı sırf eziyet olsun diye diğer canlılara saldırmaz. Hele hemcinslerine aslâ!
O Urfalı ve Konyalı üç genç içinse tek bir dileğim var: İnşallah kendi gözleri önünde kendi yakınları da aynı muâmeleye tâbî kalırlar!
Pek mi cânî tabiatlıyım? Yok canım, ben sâdece esfel-i mahlûkatdan biriyim. Ayrıca Şanlıurfa’ya “Kanlıurfa” denilmesini savunmuyorum. Mevlânâ Şehri Konya’nın böyle bir yüzkarası yetiştirmesini de hayretle karşılamıyorum.
Zîrâ her şehirden soysuzlar çıkabilir!
Kaldı ki insan esfel-i mahlûkatdır!
Ekonomi yazan arkadaşlardan bir istirhâmım var:
Lütfen artık “Bank Mellat” yazmakdan vazgeçsinler! Çünki bu en büyük İran bankasının adı “Bank-ı Millet”dir. Yâni “Millet Bankası” .
Ne olur, biraz dil duyarlığı...
Hazır açılmışken dış kaynaklı haberleri “Türkçeleştiren” genç arkadaşlarıma da nâçizâne bir iki “tüyo” vereyim: Türkçede “Bethlehem” diye bir yer yokdur. Onun adı “Beytüllahim”dir.
“Hebron”a biz “El Halîl” deriz. Hazret-i İbrâhim’in sıfatlarından biridir. Tanrı’yı çok seven anlamına. Söylentiye göre bir kabri nasıl Urfa’daysa El Halîl’de olduğu da söylenir.
“Jericho”nun Türkçesi “Erîha”dır. Nazareth”inki “Nâsıra”. Hazret-i Îsâ’nın doğum yeri îtibâr olunur. Onun için kendisine “Nâsıralı” ve Hıristiyanlara da “Nasrânî” (Nâsıralı’nın mensûbu) denildiği olur. Kutsal Topraklar’daki “Ölü Deniz”in Türkçesi ise “Lût Gölü”dür. Türkçede “Kudüs Tapınağı” diye bir yer de yokdur. Orayı biz asırlardır “Harem-i Şerîf” yâhut “Beyt-i Mukaddes” diye anarız.
Yapmayın, etmeyin, Çocuklar! Fazla gerisi değil, daha dedeleriniz oralarda kaymakamlık, hâkimlik, öğretmenlik, zâbitlik ediyordu!