Cumhurbaşkanı nın TBMM açılış konuşması

Cumhurbaşkanı nın TBMM açılış konuşması

Cumhurbaşkanının her yıl TBMM'nin açılışı dolayısıyla irat ettiği konuşması bu yıl daha bir özenle hazırlanmış ve Türkiye'nin demokratik rotasına dair manifesto niteliğinde vurgularla donanmış. Konuşması medyada ilk anda yaptığı iki vurgu üzerinden manşet oldu ama aslında manşet olmayı hak eden çok daha fazla konu geçiyordu.

İki konudan biri seçim barajının düşürülmesine vurgu olarak verilmiş bir diğeri de bilhassa Ergenekon yargılamalarında tutukluluk hallerinin gereğinden fazla uzamasına veya oluşmasına yönelttiği eleştiri olarak altı çizilmiş. Aslında her iki konuda da doğrudan ismini koymamış ama konuşmanın genelinden mesajın buna dönük olduğu anlaşılıyor. Seçim barajı konusunda söyledikleri, temsilde derinleşme ve zenginleşme hususlarının altını çiziyor ki bunun somut karşılığı her şeyden önce seçim barajlarının düşürülmesi ama belki dolaylı karşılıklarından birisi de siyasi partiler kanununun da değişmesi ve parti içi demokrasi süreçlerinin de güçlendirilmesidir. Çünkü bugün temsil sorunları sadece seçim barajlarından kaynaklanmıyor, temsil adaleti sadece var olan partilerin mecliste adil biçimde temsil edilmeleri değil aynı zamanda parti başkanı veya merkezine ulaşamayan kitlelerin de temsil edilebilmesinin sağlanmasıyla mümkündür.

Gül'ün konuşmasında manşete çekilen soruşturmalardaki tutukluluk halleri ve sair yanlışlar konusunun hem ifade yeri olarak TBMM kürsüsü en iyi yer hem de bunun Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilmesi en doğrusu olmuştur. Çünkü konunun sorun haline gelmesinin en önemli sebeplerinden biri mevcut yasalar olduğu için bu sorunun muhatabının Meclis olması tabiidir. Tutukluluk ve yargılama ile ilgili ölçüler yasalarda belirlenmiş ve bu yasaların yanlış olduğu, adalet mekanizmasını adaletsizlikler üreten bir aygıta dönüştürebilmekte olduğu sıkça vurgulanıyor.

Geciken adalet tabii ki adalet değildir. Bugün tutuklu bulunan her 3 kişiden sadece 1 kişi hükümlüdür. Geriye kalanlar yargılaması devam etmekte olan ve muhtemelen yargılama sonucunda beraat edecek olan kişilerden oluşuyor. Bu esnada tutukluluk hali hayatlarından bir defa hiç telafi edilemeyecek şekilde kayıp gitmiş olacaktır. Bu genel bir sorundur ve ilk defa bu vahametiyle Ergenekon davası dolayısıyla hissedilmektedir. Ancak hangi vesileyle hissediliyor olursa olsun bu durumu düzeltmek için çaba göstermeye engel değildir.

Cumhurbaşkanının daha üç-dört sene öncesine kadar kendisinin Cumhurbaşkanlığını engellemeye dönük türlü kampanyalar yürütmüş, bu uğurda cinayet işlemeyi göze almış olduğu yönünde bulgular bulunan bir yapılanmanın yargılanması hakkında bile bu hukuk uyarısını yapıyor olması bana göre altı çizilmeyi daha fazla hak ediyor. Bir bakıma kendi şahsına yöneltilmiş ve aslında öncelikli hedeflerinden birisi kendisinin Cumhurbaşkanlığını önlemek olan bir komplonun zanlılarına karşı adaleti bu kadar vurguluyor olması Cumhurbaşkanının bulunduğu yer ile kendi öznel tecrübelerini ne kadar sağduyulu bir biçimde ayırabiliyor olduğunu gösteriyor. Gül'ü cumhurbaşkanı olarak seçmek isteyen kitlelere rövanşizm yakıştırması yapanlara da ibretlik bir mesaj olur. mu bu acaba?

Gerçekten de manifesto niteliğindeki konuşmanın altı çizilecek satırları çok, ama bilhassa demokratik acılım ve devlet gündemindeki bütün meselelerde toplumun bütün kesimlerini tartışmaya ve çözüm sürecine katılmaya davet eden satırlar, demokratik bir cumhuriyetin ideal bir tasviri gibi.

'Toplumun bütün farklı kesimleri, sivil toplum kuruluşları, dernekler, siyasi gruplar ve meşru tüm muhataplar, sıfatlarına ve kimliklerine bakılmaksızın dahil edilerek geniş kapsamlı bir sorun çözme yöntemi geliştirilmelidir"

Sorunların çözümünü sürekli olarak bazı kurumların tekeline almaya çalışmasına, halkı veya toplumun şu veya bu kesimini çözüm süreçlerinden dışlamasına alıştığımız bir devlet anlayışına bakarak "bu kadarı da fazla" mı diyorsunuz? Şuradan devam edelim isterseniz:

"Daha fazla demokrasi, daha fazla çoğulculuk siyasi sorunların çözüm yöntemidir. Devletin birliği ve bütünlüğü temel siyasi perspektifimiz ve tartışmaya açık olmayan ilkemizdir.

Çare etnik odaklı siyaset dili değil, daha fazla demokrasidir"

Ve bu çare artık bekleyemez. Çözüm heyecanını bu seviyede yakalamak her zaman mümkün olmayabilir. Sorunların çözüm ufku belirdiğinde o ufkun kalıcı olacağına güvenerek savmamak gerekiyor. Çözüm fırsatları bir bir savıldığında bir süre sonra bu fırsatları değerlendirme melekemizi de iyice yitiririz.

Zaten "sorunların çözümünü ertelersek, gelecek nesilleri çok daha çetrefilli bir sorunlar yumağı ile karşı karşıya bırakırız."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi