Hasta asrın reçetesi ittiba-i Kur’an’dır
İnsanlığın felaketi, asırların helaketi, Kur’an’dan uzaklaşmadır. Kur’an’a iman ve ittiba, bütün asırların ve nesillerin kurtuluş reçetesidir. Şirk ve nifak virüslerinin istilâsına uğramışları arındırmanın yolu, ittiba-i Kur’an’dır.
Yüce Rabbimizin “Müminler için hâlâ vakit gelmedi mi?” ihtar-ı ilahisini hatırlayalım:
“İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalpleri Allah’ın Zikrine (Kur’ân’a) ve inen hakka huşû duysun ve bundan önce kendilerine Kitap verilmiş, sonra da üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar.” (Hadid Sûresi/16)
Yeryüzünde insanlığı ilm-i Yunan değil, nur-u Kur’an hürriyete kavuşturur. Şunu bilelim ki; Yunan ve Roma, Hint ve Pers seraplarını dağıtan, putları devirip insanlığı Allah’a götüren yegâne hidayet kılavuzu Kur’an’dır.
“Kur’an... Hakikat idesinin üstün sitesini ve medeniyetlerini kuran Kitap. Yunan ve Roma, Hint ve Pers seraplarını dağıtan kılavuz. Putları devirip Allah’a götüren, gerçek yolu açan, gerçek ilim ve hikmetler dünyasının sahibi. Doğuyu ve Batıyı tarihin illüzyonundan kurtaran anlam komutanı. Çürüyen toplumlardan batıl inançların sam yelini toplayan ve bahar bad-ı sabalarına alan açan, diriltici rüzgarları getiren muştu mektubu. İnsanlığı zincire vuran firavunluğun her türlüsünden azad eden hakiki özgürlük kılıcı...
... Bize getirdiğin namazlarla, oruçlarla, hacla, zekâtla, hayat bağışlayan kısasla, Allah’tan başkasının önünde eğilmeyen peygamber örnekleriyle, ay bölen, ölü dirilten, susuz kayadan pınar fışkırtan, büyücülerin en ustalarını mahcup bırakan ve terbiye eden, bir asaya ruh üfleyen mucizelerle ne kutlu bir kitapsın şanlı Kur’an! Bizi terk etme, bizi bırakma, bizi hep hatırla ve bizi bağışla. Bize merhametinle şahit ol, bizden dâvâcı olma öte dünyada... Taşıdığın vahyden bir sabır izi düşür üstümüze. Korkusuzluğundan, tevekkülünden, imanından armağanlar sun bize. Karıncadan ses duyur, hüthütten haber ver bize... Cennetleri bize, cehennemleri inançsızlıkta gönülleri kurum bağlamış olanlara yaklaştır ey kutlu Kitap! Biz ki, kıyamet kopmadan kıyamete dair ayetlerinle kıyameti bir parça yaşamış, ona inanmış olanlarız, bizi bugün ve o şiddet gününde ateş işlemez örtüne bürümendir umudumuz. Her sabah beklenen sensin. Gün ışığıyla, yağmurlarla, rahmet getiren rüzgârlarla beklenen sensin. Bilerek bilmeyerek insanın ve çağın aradığı ve beklediği sensin.” (Sezai Karakoç, Sütun, Sh: 195-196)
Asırlar, nesiller hep Kur’an inkılap sabahını bekliyor. Çünkü hasta asrımızın, huzursuz kalmış beşeriyet alemimizin derdinin tek çaresi, ittiba-i Kur’an’dır. Kendimizi beşeri sistemlerle, ideolojilerle, mitolojilerle, kanunlarla, yasalarla, kral ve kurallarla oyalamayalım. Said Nursî (Rh.a.) feryad ediyor: “Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi, ittiba-ı Kur’an’dır.” (Mektubat, Sh: 440)
Mariz bir asır tabirinde İslâm milletinin ve ümmetinin yaşadığı zamandaki bütün insanlığın problemlerine işaret ediyor. Hasta bir unsur tabirinde ise İslâm milletinin ve ümmetinin bu zamandaki sorunlarına işaret ediyor. Alil bir uzuv tabirinde ise, bireysel olarak Müslümanların eksiklik ve manevi hastalıklarına işaret ediyor. Gerek yerel ve gerekse evrensel, gerek ferd ve aile ve gerekse toplum ve devlet olarak dertlerden, belalardan, problemlerden, krizlerden kurtulmanın yegâne çaresi; ittiba-i demokrasi değil ittiba-i Kur’an’dır. Rabbimiz buyuruyor: “Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” (A’raf Sûresi/3)
Kur’an-ı Kerim, kalplerin rahmet, kalıpların ise adalet anıtıdır. Kur’an, Hz. Muhammed (sav)’in hayatında hayata dönüştü. Dolayısıyla Kur’an’ın hakiki tefsiri, hayattır. Kur’an’a hayat kitabı gözüyle bakıldığı ve Hz. Muhammed (sav)’in hayatında hayata dönüşmüş şekli okunduğu zaman; kalpler rahmete, kalıplar ise adalete kavuşur. Kur’an, hem kalplerimizin ve hem de kalıplarımızın şifa kaynağıdır.
Kur’an canlı bir kitaptır. Hayat Kur’an ile canlanır. Kur’an ile canlı irtibata geçmeyenler, canlanamazlar. Kur’an-ı Kerim’in merkezinde insan var, insanın kullara kulluktan kurtarılıp Allah’a kul kılınması var, dünya ve ahret saadeti var. Allahû Teâla kâinatı yaratmak suretiyle realiteyi insanın gözleri önüne sermiş, Kur’an ile de hakikati arama kılavuzunu insana vermiştir. Kelamullah, Peygamber(sav) ile Allah arasındaki ilk diyalog ortamından çıkıp kitaplaşmış, Kur'an olarak yazılı bir metin haline geldikten sonra da hiç değişmeden mütevatir olarak bize kadar ulaşmıştır. Öyleyse insana düşen görev, kendisini ilahi kelama teslim edip Kur'an ile canlı bir bağlantı içine girmektir.
Yeryüzünde insanoğlunun mutlu olması, kendi türü içinde gelişip olgunlaşması ve hidayete ermesi, Kur’an-ı Kerim ile sürekli ve canlı bir ilişki içine girmesine bağlıdır. Böyle bir ilişki, insanın zihnini, bilincini ve kalbini Kur'an'a açık tutması; onu anlayıp tatbik etmesiyle sağlanabilir. Kur’an’ı okumak, anlamak ve yaşamak, Allahû Teâla’ya bağlı kalmanın alâmetidir.
Kur’an ile canlı bağlantı kurmak, bizzat Allahû Teâla ile bağlantı kurmaktır. Kur'an ile canlı bağlantı içinde olmanın en güzel örneğini Peygamber(sav) ortaya koymuştur. Onun Kur'an'la bağlantısı, Cebrail'in kendisine getirdiği vahiylerle başladı. Bu vahiyler daha sonra onda bir meleke haline geldi; göğsünü ferahlattı ve belini kıran yükten onu kurtardı. Peygamber(sav)'in mekârim-i ahlâkı temsil etmesi, onun Kur'an'la son derece canlı ve kapsamlı bir bağlantı içine girmesinden ve hayat tarzının Kur'an'a dayanmış olmasından kaynaklanır. İşte bu yüzden Peygamber(sav) Kur'an'ın yaşayan modelidir; onun kişiliği de insanın ve imanın kemalidir. Kur’an’ı hayata dönüştürmede, topluma hâkim kılıp tatbik etmede örnek ve önder Hz. Muhammed (sav)’dir. Hz. Muhammed (sav)’in hayatını; sünnetini ve siretini esas almayanlar, Allah’ın kitabını Allah’ın muradına göre hayata dönüştüremezler. Kur’an’ı Hz. Muhammed (sav)’in örnek ve önderliğini esas alarak hayata dönüştürmeyenler, Kur’an’dan hiç bir şey anlamayanlar ve anlamayacak olanlardır.
Bilinmesi gereken hakikatlerden birisi de şudur: Kur’an-ı Kerim, insanlar tarafından yazılan değil, Allahû Teâla tarafından gelmiş olan canlı hitaptır. Şayet Kur’an-ı Kerim’in bu özelliği göz ardı edilirse, insanları doğru yola iletmek imkânı kalmaz. İnsanların doğruyu bulmaları ve doğru yol üzerinde sabit kalmaları, Kur’an-ı Kerim’i hayat kanunlarının kaynağı haline getirmelerine bağlıdır. Altını çizerek diyoruz ki; ülkelere huzur getiren bir tek Kur’an’dır. Kur’an’ın hâkim olup uygulandığı yer vatandır!
Kur'an'ın hedefi; Rabbanî değerleri insanoğlunun hayatına katmak ve insanoğlunun o değerlere bağlı kalmasını sağlayıp bir ömür boyu Rabbanî değerlerle insanlığı sevkü idare etmektir. Hayatlarının sevkü idaresini kayıdsız şartsız, behemehâl Kur’an-ı Kerim’e bırakmayan, teslim etmeyen ferdler, aileler, toplumlar ve devletler dertlerden, belalardan kurtulamazlar. Onların helaketi ve felaketi kaçınılmazdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.