Andıçlar neden dökülüyor?
Andıçın iyisi de olur mu demeyin. En azından kaliteli olmasını beklemek hakkımız değil mi? Yeni andıç tartışmasına bir bakın.
Mesele kimin kimi fişlediği, dinlediği ya da gözetlediği değil.
28 Şubat döneminde komutanların önündeki şişkin klasörlerde hepimiz nice istihbarat raporu, bilgisi var diye beklerken; çıka çıka Faik Bulut kitaplarından araklama fotokopiler çıkmıştı.
Bugünlerde pek bir demokrat kesilip hepimizi sağduyuya davet eden yayın yönetmeni ve başyazarlar, bu klasörlere duydukları şehveti satırlara sığdıramıyordu.
Şimdiki andıç hangi kitaptan toparlanmış derseniz, onu da habercilere not olarak verelim.
Mustafa Yıldırım’ın ‘Sivil örümceğin Ağında’ kitabına bir gözatın.
Şaşırtıcı benzerlikler bulacaksanız.
Peki sorun sadece andıçların kalitesi mi?
Elbette değil.
Adını nasıl koyarsak koyalım ortada bir kriz var.
Krizlerin bize öğrettiği çok şey vardır, bu da doğru.
Ama son dönemde olup biten daha can sıkıcı bir gerçeği ortaya çıkardı.
Türkiye’de gelişmeleri değerlendiren, ‘ne oluyor’ ve ‘neler olabilir’ sorularına cevap üreten doğru dürüst mekanizmalar neredeyse yok.
Birbiri ardına önemli olaylar yaşıyoruz.
Bir-iki istisna dışında tüm bunları değerlendiren bir strateji merkezi, analiz yapıp toplumun önüne koyan bir kurum ya da kuruluş var mı?
Gözlerimiz uluslararası merkezlerde. Türkiye’de yaşananları onlar üzerinden okumaya gayret ediyoruz.
Bir ülke düşünün ki kendi yaşadığı sorunları falanca ülkenin ‘Türkiye masası’ üzerinden anlamaya çalışıyor.
Başka bir ifadeyle kendi sorununu, başkasının diliyle anlıyor.
İçler acısı bir durum.
Aptal diye küçümsediğimiz adamlar, mesela Bush, dünyaya bakarken önünde kaç tane strateji merkezinin raporu, imbikten geçirdiği bilgi ve analiz bulunuyor. Belki de yüzlercesi.
Siyasetin böyle bir talebi yok. Siyasetçinin gündeminde böyle bir arayış yok.
Ekonomi dünyası, parasını verir, nerede varsa oradan alırız mantığı ile hareket ediyor.
Devletin diğer kurumlarında ise bu işler kelimenin tam anlamıyla dökülüyor. İşte Taraf Gazetesi’nin ortaya çıkardığı yeni andıç vakası.
Ne diyelim.
En iyisi şöyle diyelim.
İyi ki varsın Mahir Kaynak.
Tek başına bir strateji merkezi gibi düşünüyor, analiz ediyor, toplumun önüne getiriyor.
Allah uzun ömür versin.
Bürokrasi rövanştan vazgeçmiyor
Basit bir soru. Neden toplumun büyük bir kesimi AK Parti’ye açılan kapatma davasını hukuki bir mesele olarak görmüyor?
Acaba bunun temelinde hukuka duyulan güvenin giderek azalması mı var? İnsanlar böyle anlarda ‘Bu davanın sonucu başından belli’ derken neye, kime olan tepkilerini dile getiriyorlar?
Hiçbir toplum adalet arayışını tamamen yitirmez. Sorun, bu arayışın meşru ve doğru tanımlanmış kurumlar eliyle karşılık bulmasıdır. Eğer bunlar doğru dürüst işlemiyorsa, sözgelimi bürokrasi bitmek tükenmek bilmeyen rövanş duygularıyla hareket ediyorsa; işte orada hukuka duyulan güven sarsılır ve giderek tehlikeli bir hal alır.
Bugün yargı bürokrasisinin tepelerinde oturan birilerinin iddia ettiği gibi, bu ülkenin insanları Adnan Menderes ve arkadaşları katledilirken sevinç çığlıkları atmadı. Kısıtlı imkanlara ve her türlü baskıya rağmen, radyolarının başında bağrına bastığı insanların akıbetini öğrenmeye çalıştı. Yassıada denilen çirkin tezgahın Menderes’e verdiği cezayı hiçbir zaman hukuki bir karar olarak kabullenmedi. Adaletin tecellisi gibi görmedi.
Türkiye, en başta ordu ve yargıdan oluşan bürokrasiyi kendi sınırlarında tutamayışının bedelini çok ağır ödedi. Şu günlerde yargıyı eleştirilemez, sorgulanamaz diye önümüze koymaya çalışanlar da biliyor ki, adalet bazen bizzat yargı eliyle sarsılır. Sadece bizim değil, tüm dünyanın tarihi böyle örneklerle dolu.
Sınırlarını kendi tayin eden bir bürokrasi, sadece siyaset için değil, ülke için de en büyük tehdittir.
AK Parti MKYK’sı ve yakın gelecek
AK Parti’nin son dönemdeki en kritik toplantısı önceki gece yapıldı.
Aradan geçen zaman soruna bakışı biraz daha olgunlaştırdı. Herkes daha soğukkanlı bakıyor. Toplantı da alabildiğimiz izlenimlere göre bu havada geçti.
Herkes sürece yönelik görüşlerini aktardı. Atılacak muhtemel adımlar üzerinde konuşuldu.
Toplantıdan çıkan ‘uzlaşma’ mesajını herkes doğru okumak zorunda.
Bu, birilerinin ifade ettiği ‘geri adım’ değil.
Ama bir başka tarafın diline doladığı ‘işbirliği’ de değil.
AK Parti, çözüme katkı sağlayacak hiçbir adımı karşılıksız bırakmayacak.
Kendi geldiği noktadan da geri adım atmayacak.
Şimdilik özeti bu.