12 Eylül Prof.’ları
Bizde profesörlük unvanı yanlış anlaşılmıştır. Biz yazdığı şiirin altına Prof. unvanını kullanan heveskâr şairler gördük. Zira unvan öylesine haksız bir itibar kazanmıştı ki ‘Prof.’ kelimesinin, kağıda döktüğü içi boş mısralara bile kalite katacağını sanmıştı. Prof., sanki bir mevzuda uzman değil de allameydi.
Geçenlerde 12 Eylül mağduru bir ülkücü, kendini muhakeme eden hakimden söz ederken ona hitap tarzlarını dile getirdi. Tam bir trajikomik. Zanlılar, ‘komutanım’ diyebiliyorlarmış. Mümkün mü ‘hakim bey’ demek? Değerli olanları tenzih ediyoruz. Fakat işte Prof.’lar, işte hakimler.
Müderrise Prof., muallime öğretmen, kumandana komutan, hakime yargıç... denince bir anda geri kalmışlık yollarını arkada bırakacağımız sanıldı. Yüzyıllarımız kılıkla, kelimeyle eskitildi. Fes inkılabından bir asır sonra şapka inkılabı yapıldı.
Bizim okuduğumuz ‘70’lerin ilk yarısında Türkiye’de bütün üniversitelerin toplamı yarım düzine kadardı. 27 Mayıs darbesinde akademik üye bakımından budanmışlardı. Postal takipçisi olmayan haysiyetli hocalar, üniversiteden sürülmüştü. Neticede üniversiteler azdı. Hoca sayısı da azdı. ‘70’lerde Türkiye ilk defa özel yüksekokullarla tanışıyordu. Eğer, Ecevit iktidarı, ‘özel üniversiteler zengin çocuklarına hizmet ediyor’ diyerek bu kuruluşlar kapatılmasaydı, sonraki zamanlarda baş örtüsü diye bir problemimiz olmayacak, üniversite mezunlarımız daha fazla olacak, bugünlerden de daha iyi yerlerde bulunacaktık.
Türkiye ‘70’leri ‘80’lere devrederken üniversiteler felaket haldeydi. İdeoloji kürsüleri kirletmişti, terör ve anarşi ilmin yerini almıştı.
Din eğitimini 3 üniversiteye bağlı 2 yıllık Yüksek İslam Enstitüleri vermekteydi.
Bu enstitülerin öğretim kadroları öğretmendi.
Derken 12 Eylül darbesi yapıldı.
Darbe zihniyeti üniversiteye de el attı.
Fakültelere sabah sporu koydular. Bölümü her ne olursa olsun her fakülteye inkılap dersi okuma mecburiyeti getirildi. Yabancı talebe de bu dersleri okumak zorundaydı... 27 Mayısla etkilerinin dejenere ettiği üniversiteyi bu defa 12 Eylül asosyal yaptı. Fakülteler liseleşmişti. Hatta eskinin liseleri ayarında bile değildi. İhtilal Komuta Konseyi’nin dediği kanundu. Konsey, hünerli elini, birçok yer gibi İslam Enstitülerine de dokundurdu. Yüksek İslam Enstitüsü öğretmenlerine Prof. unvanı verildi. Ne master, ne doktora ne de bir başka ilmi zahmet. Bir sürü liyakatsiz kişi Prof. unvanı aldı. Fakat sadece onlar yalnız değildi. Sahne sanatçısından daha kimlere kadar Prof.’luk verildi. Bir yanda bu payeyi alın teriyle kazanmaya çalışan akademisyenler vardı. Bir yanda emir-komuta ile iki yıllık yüksek okul öğretmenleri, orkestra şefleri, şarkıcılar vs. Prof. olmuştu.
28 Şubat Post Modern Darbesinde ekranlarda kendilerini yetkin ilahiyatçı olarak yazdıran birtakım malum isimler işte bu sözde Prof.’lardır. Boş, kof ve çapsız oldukları için askere yamanmışlardı. Bugünlerde bu adamlar saçlarını bıyıklarını boyayarak ekranlarda yine şamata yapıyorlar.
Referandum sonrası üniversite üzerine çalışılırken bu adamlardan akademik unvanların geri alınması gerekir. İadeyi itibarın tersi. En azından onlar ilan ve teşhir edilmeli. Muhakkak ayıklanmalılar.
12 Eylül’ün birçok kalıntısı var.
Bir de böylesi Prof.’ları.
Bu darbe ürünü ve darbe şakşakçısı kimselere ‘Üniversite Hocası’ demek, onlara ‘Hocam’ diye hitap etmek binbir zahmetle profesör olmuş akademisyenlere hakarettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.