Hiddink ve Milli Futbol Takımı
Fatih Terim'i başarısız bulup 8 milyon Euro vererek takımın başına getirdiğimiz Hiddink'le dün son yılların en büyük rezaletini yaşadık.
Azerbaycan karşısında 3 pas yapamayan Milli Futbol Takımımız, Sadigov'un golüyle sahadan yenik ayrıldı.
Azeri Sadigov, Türkiye’de top koşturuyor.
Puan sıralamasında sonlarda yer alan Eskişehirspor’un futbolcusu.
Eskişehirspor’da kadroya girmekte zorlanan bir futbolcu olan Sadigov’un golüyle gelen mağlubiyetle EURO 2012'ye gitme yolunda ağır bir yara aldık.
Dünyanın sonu değil tabiî ki…
Her takım yenilebilir.
Hatta bir takım hep yenilebilirde.
Ben orda değilim.
Milli Futbol Takımı’nın “bir” olup olamadığının derdindeyim.
Hocasıyla, futbolcusuyla, yönetimiyle, halkıyla “bir” olup olamadığı?..
Şöyle ki,
Dili başka, dini başka, kültürü başka insanlar “bir” olabilirler mi?
Hadi onu geçtik, sağlıklı bir diyalog kurabilirler mi?
İnanın şunu öyle merak ediyorum ki:
Hiddink ile futbolcularımız nasıl anlaşıyor?
Diller farklı, dinler farklı, kültürler farklı…
Hiddink ile futbolcularımız arasındaki en tartışmasız iletişim aracı “taktik tahtası” olsa gerek.
Oluşturduğu 11’i somut bir şekilde gösterebiliyordur taktik tahtasında.
Çizdiği oklarla anlatmaya çalışıyordur kafasındaki taktiği!
Peki ya öncesi ve sonrasında?..
Yavan bir bağ!
Yabancı teknik adamla çalışan futbol takımlarının maçlarında hep görüyoruz:
Yabancı teknik adam oyuncu değişikliği yapacak, önce tercümanını-yardımcısını çağırıyor yanına.
Ona hızlı hızlı bir şeyler anlatıyor.
O da bunları oyuna girecek futbolcuya aktarıyor.
İdmanlarda da böyle.
Bu görüntüde bir gariplik yok mu sizce de?
İnanın aklım almıyor.
Çünkü takım olabilmek için öncelikle takımı bir araya getiren ve birlikte tutan ortak paydaların sağlanması gerekmez mi?
Dili farklı, dini farklı, kültürü farklı Hiddink ile futbolcularımız arasındaki bağ ise “el kol işaretleri”nden ibaret.
Böyle olunca “ruh birlikteliği”nin sağlanması mümkün olur mu?
***
Hiddink’i bir “tüccar”a benzetiyorum ben.
“Tüccarın vatanı olmaz” derler ya.
Hiddink için de öyle.
O bir profesyonel!
“Ruh”a gerek yok, onun taktikleri var ve bu taktiklerini hayata geçirmesi için bir “taktik tahtası” olsun yeter!
Kazandı mı takım, “yaşa Hiddink, büyüksün.”
Kaybetti mi, “Hiddink’in çabası yetmedi” olur.
Mağlubiyetler üst üste geldi mi de en fazla Hiddink’le yollar ayrılır.
Almıştır, alacaktır tonla parayı, basar gider ülkesine.
İyi de bu “bu mudur” yani?
Burada eksik bir şey yok mu?
Düşünün hele bir, yok mu burada bir eksik?
***
Hadi Fener’i, Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı anladık!
Sahadaki futbolcularının çoğu yabancı.
Başlarına da bir yabancı olabilir!
Milli Futbol Takımı’na ne oluyor be kardeşim?
Bu yol “çakma TC’li Aurelio'lardan ibaret bir Milli Futbol Takımı”na gider beyler.
Bu noktada aklımıza halen “Ne var bunda?” sorusu geliyorsa, daha diyecek lafım yok!
Ben derim ki, Milli Futbol Takımı’na Fatih’ler gerekir.
Yine yenilsek de, hep yenilsek de Fatih’le yenilelim.
Fatih’in üzüntüsü bile bir başkadır.