Kalemin muhteşem gücü
Yalova’daydım. Yalnızdım. Sinemaya gittim. Yıllar önceydi. Belki farklı bir taraftır ama insan da bir anlamda bu farklar toplamı değil mi? Filmin kendisinden ötesiyle pek de ilgilenmem. Kim oynamış gibi. Bu bugün benim için elektronik postalarda da böyledir. Kimin yazdığına değil ne yazıldığına bakarım.
Temanın neye dair olduğuna dikkat etmemiştim, ışıklar söndü, salon karardı, film başladı. Bazen planlamadığınız halde bazı fırsatlara kavuşursunuz. Bu film de öyle olmuştu. Bugün adını dahi bilmediğim film, bir yazarın hayatını anlatıyordu. Hayat derken dış hatları değil, yazı hayatını anlatıyordu. Yazar, bir muhalifti, bir aykırı tipti. Rejimle ters düştü. Onu susturmak istediler. Yapamadılar. Baskı, yıldırma hiçbir şey kâr etmedi. Yazmaya devam ediyordu. Hapse attılar, yazmaya devam etti. Daktilosunu elinden aldılar, devam etti, kalemini alıp hücreye attılar aklı zorlarcasına parmağıyla duvara yazarak devam etti.
Yazmak budur, yazmak bir sevdadır.
O sevda maaşla, telifle, imkânla ölçülmez.
Yazan yürekte nükleer fikirler infilak eder.
Yıkmak da yapmak da devam etmek de yazar yani fikir, yani edebiyat, yani sinema yani kalem mahsulleriyle mümkündür. Aleksandr Soljenitsin’i hatırlar mısınız? Nobel sahibi Rus romancı. Eğer, bugün dünya soğuk savaş döneminden kurtulduysa, eğer bugün dünya hâlâ komünizm felaketinde değilse bunda dünkü Rus romancı Soljenitsin’in büyük payı vardır. Soljenitsin’in kalemi dünyayı titreten Kızılordudan güçlü çıktı. Rejim, yok edemeyince sürgün etti. O sürgünde olduğu halde rejimi sarstı ve SSCB çatırdadı ve çöktü.
Sultan II. Abdülhamid Han, muharrir ve müellif desteğinden mahrumdu. Çevresinde devleti ebediyete taşıma gayretlerinde ideallerine omuz verecek yazarları bulamadı. Onların var olması için bir iki nesil öncesinden yazmaya başlamış yazarlar gerekirdi. Kendi zamanında filizlenen yazarların bazıları ise yazar olarak Mustafa Kemal’in sofrasında yer aldılar, devrimlere destek oldular. Sanayi inkılabını yakalayamadığımız için imparatorluğu kaybettiğimiz tezi doğrudur. Ama şu hiç söylenmemiştir. Biz asıl çağı kavrayan, çağla eş zamanlı giden yazarlar yetiştiremediğimiz için imparatorluğu kaybettik. İmparatorluğun düşüşü ile Divan Edebiyatının susuşu nasıl bir tesadüftür ki üst üste çakışmıştır!
Adnan Menderes ve sonraki sağ hükümet dönemlerinde de yazar desteği yoktur. Menderes’in yanında Necip Fazıl’dan başka kim vardı? Olsaydı akıbet öyle mi olurdu? Oldum olası sağın dışındaki dünya, kalemi, yazarı ve kalem mahsullerini daha çok önemsemiştir. Sağcılar ya inkâr etmiş veya hayran olmuştur. Bu yüzden senelerle seçimi sağcılar kazanmış, fakat iktidar başkaları olmuştur.
Günümüzde manzara ne?
Sabahtan akşama durum değişemez. Bu bir dev proje ve ileri ufuktur. Diğer alanlar gibi devasa yatırımlar ister. Yazar yetişmesi yıllara bağlıdır. Ayrıca yazar yetişmesi iltifata bağlıdır. Marifet iltifata tabidir, iltifatsız meta zayidir. Sözü meşhur. Neden gençler futbolcu olmak ister? Yazarın hayatının özenilecek, imrenilecek seviyelerde olması yeni yazarların yetişmesi için teşvik edici olur. Namuslu kalem, inandığını yazar. Her devirde kendilerinden çok fikirlerinin iktidar olmasını isteyenler, yazara, kaleme, kalem mahsulüne gereken önemi vermek zorundadır. Bu bir besleme kalem haysiyetsizliği demek değildir. Aynı dünya görüşünün paylaşılması, yükseltilmesi ve yaşatılmasıdır.
İnsanlık tarihinde tekerleğin keşfi çok önemlidir.
Kalemin keşfi ise mutlaka önemlidir.
Sesimi duyan var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.