Kendi insanını tanımaya çalış
Başbakan Kızılcahamam’da girdiği bir köftecinin çocuklarına soruyor; “namaz kılıyor musunuz?”
Çocuklar evet cevabını verince,
(yazılan haberlere göre) ikiyüzer lira bahşiş veriyor..
Bir de aferin diyor..
Hadise bu..
Mehmet Tezkan köşesinde soruyor;
“bu soruyu hangi sıfatla sorduğu önemli” diye...
İşte insanını tanımamak bu..
Daha doğrusu insanıyla tanışmaya olan direncin bir sonucu bu..
Başbakan’ın sorusuna olan takıntı..
Buradaki diyaloğa, neden sadece Başbakan’ın cephesinden bakıyorsunuz ki?
Dediğim gibi, yaşanan olay bir diyalog..
Oysa analiz monolog üzerine yapılmış.. Yani sadece Başbakan konuşuyormuş gibi..
Evet çocuklara soruluyor; “namaz kılıyor musunuz?” diye.. Peki bu çocuklar bir yanıt veriyor mu soruyu sorana?
Neden o yanıt üzerinden kurgulamıyorsunuz analizinizi..
Elbette çocuklar namaz kıldıklarını söylüyorlar.. Bu ülkedeki milyonlarca çocuk gibi..
Sizin, “sakıncalıymış” gibi göstermeye çalıştığınız ibadeti, yaptıklarını açıklıyor çocuklar..
Ve siz böyle bir ülkede, nelerin üzerine yapıyorsunuz yorumlarınızı?..
Bir de ekliyor üzerine; “başka çocuklara da bu soru sorulacak mı?”
E zaten her gün Türkiye’de milyonlarca çocuğa bu soru soruluyor ve azami nispette “evet” yanıtı alınıyor..
Bazı meseleler vardır, araştırarak sonuca ulaşamazsınız..
York Düşesi gibi kılık değiştirip gözlem yapmanız lazım..
Yoksa memleketinize yabancı olur kalırsınız..
¥
Kendi insanını tanımamaya ikinci örnek..
Dehşete düşmüş halde Şükran Soner’i dinliyorum..
Sanıyorum radyoda dinlediğim, katıldığı bir Tv programının tekrarıydı..
Orada diyor ki; “Bu ülkede türbanlı kadınlar, muhafazakâr siyasette kullanılan bir argümandır. Aynı kadınlar, iş hayatında ve özel hayatta muhafazakâr erkekler tarafından tercih edilmiyor...”
Yani, ‘siyasette vitrine koyduğu kadınlarlarla evlenmiyor bu insanlar’ demek istiyor..
Dolayısıyla, eğitim almak isteyen, kamuda kendine yer edinmeye çalışan, üretime katkı sunması engellenmiş başörtülü kadınlarımız,
Şükran Soner’e göre, evlenmek için tercih edilen kadınlar değil..
Bir de bunu söylerken, aynı masada Nihal Bengisu Karaca oturuyor..
Yahu bu kadar mı kör olur bir insan..
Açık söyleyeyim, entelektüel birikiminden şüphe duymadığım için, Şükran Hanım’ın, düpedüz bir çarpıtma ve hedef şaşırtma arayışı içinde olduğu hissine kapıldım..
Bu söylediğinin hiçbir sosyolojik karşılığı olmadığını bilecek kadar da tanır aslında Anadolu’yu..
Dahası, 12 Eylül sonrası, başörtülü kadınların eğitim hakkı için de emek vermiş biridir Şükran Soner..
Zaten o kadar krediyi de o nedenle verdim kendisine..
Ama dedim ya, dehşete düştüm dinlerken..
¥
Ve Süheyl Batum..
Hiç yazmasam mı acaba?..
Ben kendisine bir gün sormuştum; “Söyleminiz çok benziyor; CHP’ye mi yeşil ışık yakıyorsunuz?” diye, “Yahu ben Ata’dan Baba’dan Demokrat Partiliyim. Sadık Batum’un oğluyum ben. Ne işim var CHP’de?.” demişti.. Neyse üzerinden iki yıl geçmiş bak..
“Başörtüsünü dini gerekçelerle takarlarsa, buna izin veremeyiz. O zaman biri de çıkar Cuma günleri tatil olsun der..” diyor bir programda Süheyl Batum.
Pardon da, hangi gerekçeyle takarsa başörtülü bir öğrencinize hürriyet vereceksiniz Sayın Profesör?
Kalın sağlıcakla...