Evliyâ Çelebî’nin ablasını kaçırması paşanın sonu oldu
Evliyâ Çelebî -bana göre- en büyük yazarımızdır. Biz bütün yazarların pîri, üstâdıdır. Ahmed Yesevî Hazretleri neslinden Kütahyalı Demirci-zâde Derviş Mehmed Zıllî Ağa’nın (ölm. Haziran 1648) oğludur ki bu zat, Birinci Sultan Ahmed’in (saltanatı 1603-1617) kuyumcubaşısı ve camiin san’at eseri kapısını yapan san’atkârdır. İki kızından İnal Hâtun, cihan gezgini Evliyâ Çelebîmiz’in ablasıdır. Ablasının macerasını bize şöyle anlatıyor (bundan sonraki bütün paragraflar Evliyâ Çelebî’den alınmıştır):
“Ablam İnal Hâtun, Balıkesirli Solakoğlu İlyas Paşa ile nişanlı idi ki vezir (mareşal) pâyesi aldığı halde hükûmete kafa tutup Celâlî oldu. Babam bir âsîye kız veremiyeceği için nişanı bozduğunu bildirdi. Ablam, Kütahya’da atalarımızdan kalma evimizde oturuyordu. Manisa (Saruhan) sancak beyi olan İlyas Paşa gelip Kütahya’daki evimizi bastı. Bir imam bulup cebren (zorla) ablamı nikâhladı. Sonra Sandıklı’daki çiftliğimize gitti. 7.000 baş koyun ve 300 atımızı “zevcem hâtunun çeyizidir” diyerek gasbetti. Ablamın mücevherlerine de el koydu.”
“Anadolu eyaleti beylerbeyisi Vezir Küçük Ahmed Paşa, eyaletinin en seçkin sancağı (ili) olan Saruhan’ın beyi İlyas Paşa’nın edepsizliğini duyunca Manisa’ya geldi. İlyas Paşa’yı azlettiğini bildirdi. İlyas, başı korkusundan sıvışıp bir bucağa sindi. Bir müddet sonra Kütahya’da göründü. Ablamı kandırarak Bergama’ya götürdü. Dertlenen babam, Bursa’ya geldi. Orada İnebey mahallesinde evimiz vardı. Beni ve kardeşim Mahmud’u alıp İstanbul’a geldi. Cihan hâkanı (Dördüncü) Sultan Murad Han Hazretleri’nin huzuruna çıktı. Damadı İlyas Paşa’nın kızını zorla nikâhladığını anlattı.”
SULTAN BİZZAT KONUŞTU
“Sultan Murad, bir gazablı hükümdardı. Celâlîlere zerre kadar muhabbeti (sevgisi) yoktu. Zorbalığın adını silmeye yeminli idi. Emretti. İlyas Paşa tutuklanıp yaka paça Bergama’da çiftliğinde çubuk içerken İstanbul’a getirildi. Üsküdar’da İstavroz has bahçesinde bulunan padişah hazretlerinin huzuruna çıkartıldı. Sultan Murad, Paşa’nın işini bitirmeye kesin azimli idi. Babamı da çağırıp İlyas Paşa’ya: “Bre mel’ûn, dedi; bu koca (ihtiyar) ağanın kızın zor ile nîçün aldın?” İlyas Paşa’nın ödü koptu, eli ayağına dolaştı. “Hâşâ pâdişâhım, dedi; alez-zor (zorla) almış olan, nâmzedim nişanlım) idi aldım, işte hüccet-i şer’iyyem (nikâh kâğıdım) deyü senet ibrâz etti.”
“Yiğit cihan pehlivanı olan Cennet-mekân Sultan Murad, (annesi Kösem Sultan’dan aldığı) iri kara şahin gözlerini, verdiği kâğıda bakmaya tenezzül etmeksizin, Paşa’dan babama çevirdi. “Nedir?” diye sorunca ihtiyar babam Paşa’nın Devlet’e yaramaz iş ettiğini öğrenince nişanı bozduğunu, Paşa’nın zorla kızını nikâhlayıp mallarına el koyduğunu, fakat afvetttiğini, padişahın afvedip Revân seferine götürerek hizmetinden faydalanmasını arz edip söyledi.”
PARAYI BABAMA GERİ VERDİ
“Sultan Murad, “Ya böyle âsînin devlete hizmeti ne olsa gerek? Kaht-ı ricâl (devlet adamı kıtlığı) değildir” deyü Paşa’yı kapıcılar kethudâsına verdi. İlyas Paşa’nın kellesi, İstavroz Köşkü önünde, Üsküdar sahilinde mavi bir taş vardır, orada kesildi. Malı Hazîne’ye alındı. Cennet-mekân Sultan Murad Hazretleri, el konulan malından 10.000 altının babama verilmesini irâde buyurdu.”
“Öyle yapıldı. Paşa’nın ablamın tasarrufundaki servetine ise dokunulmadı. Bir yıl sonra babamla İstanbul’dan Bursa’ya vardım. Burada ablamın, Bergama’daki çiftliğinde öldüğü haberi geldi.”
O devrin tarihçileri Dördüncü Murâd’ın, celâlîlik yaptığı yani vaktiyle Devlet emrine karşı geldiği için İlyas Paşa’yı idam ettirdiğini yazar. Evliyâ Çelebî yazmasa idi, yukarıdaki detayı, İnal Hatun’un değil hüzünlü aşk macerasını, böyle bir hanımın yaşadığını bile bilmeyecektik.
Evliyâ Çelebî, 1611’de, Kütahyalı bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da Unkapanı’nda doğdu. Saray kuyumcubaşısı olan babası, zengin bir adamdı. Birçok şehirde evleri, çiftlikleri, at ve koyun sürüleri, mücevherleri bulunduğunu öğreniyoruz. Babası öldüğü zaman Evliyâ Çelebî, 37 yaşında idi ve Saray hizmetinden (hâfız ve hânende) çıkmış, 8 yıldır seyahatlerine başlamıştı. Evliyâ’nın en az Mahmud adında bir erkek ve birisi İnal adında 2 kız kardeşi bulunduğunu, fakat babası fevkalâde yaşlı öldüğü için başka kardeşleri de bulunabileceğini biliyoruz.
17. asrın en büyük bilgini Kâtib Mustafa Çelebî de, Evliyâ’dan sadece 2 yıl önce, 1609’da İstanbul’da doğdu. Onun babası da Saray’da görevli idi. Muhteşem Osmanlı Türk kültürünün kaynakları Saray (Enderûn akademisi), medreseler, tekkeler idi...
Kitaplar Arasında
YILMAZ KARAKOYUNLU, en büyük romancımızdır. Türkiye’yi ve Türk’ü itham edip küçük düşürmek yerine uzak ve yakın geçmişimizle günümüzde çeşitli akımları barıştırmak suretiyle birliğimizi sağlamak istediği için, hakkı olan Nobel Edebiyat’ı alamadı. Demokrasiyi, hür düşünce ve eleştiriyi, yüksek kültürü, kültürel yakınlaşmaları romanlarında savunmakla kalmadı. Neoklasik yolda seçkin şair ve bestekâr, güçlü bir köşe yazarıdır. Sinemaya, tiyatroya da uzandı. Henüz çıkan son romanı şudur: Serçe Kuşun Sonbaharı, İst. 2010, Doğan Egmont Yayıncılık, 392 s.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.