Rahim Er

Rahim Er

Kanaat önderleri

Kanaat önderleri

> Washington, DC

‘Kanaat önderi’ ne güzel bir sıfat değil mi? Yazarlar için kullanılıyor. Galiba 5, hadi bilemediniz 10 yıl kadar önce fikir çarşısına girdi. Kimin buluşuydu, meçhul, en azından biz bilmiyoruz. Ama öyle sanıyoruz ki kimse, ‘cümle bana ait’ diyemeyecek. Bazı değerler ortak keşiftir.
Evet, cümle ağır başlı, sıfat güzel. Ne var ki bir şart var, olmazsa olmaz bir şart . Sıfatın maket, yazanın çakma olmaması lazım.
Başa dönelim? Ve soralım, her sütunu dolduran yazar mıdır? Hayır, asla, ka’ta ve hatta haşa. Kavram kargaşası, dilin fukaralaşmasından doğuyor. Eskiden enstrüman zenginken sonraları sütun yazarı ile kitap yazarı aynı kelimeyle izah edilir oldu. Gazetenin cemiyetimize ilk girdiği tarihten cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar adı ‘ceride’dir. Gazetenin, ardından da radyonun cemiyetimize ilk girdiği tarihten 1960 sonları, hatta belki 1970 nihayetlerine kadar bunların adı ‘matbuat’tır. Dediğimizi şöyle tercüme delim, ceride ve matbuat döneminde gazetelerde yazan insanlara ‘muharrir’ denir. Muharririn yazdığına da ‘fıkra’ denmektedir. Bugünkü dille anlatırsak ‘fıkra muharriri’ eşittir ‘köşe yazarı’.
Peki, Orta Doğu ve Nil Vadisinden New York’taki Metro Politan Museum’a yüzlercesi taşınmış taş levha ve papirüslerden kâğıtlara kadar duygularını, düşüncelerini, tefekkürlerini bunlara nakşedenlere, kitap yazanlara ne denirdi? ‘Müellif’. ‘Telif eden’. Kelime, telif hakları ifadesinde yaşamaktadır. Bu dediklerimizi, İngilizce, Fransızca ve Azeri Türkçesi’ni bilenler hemen kavrayacaklardır. Matbuat, müellif, telif, muharrir ve yazıcı kelimeleri Azeri Türkçesi’nde bugün aynen kullanılmaktadır. Nitekim, 1960’lardan sonra ‘yazar’ kelimesi, Türkçe’de ilkin ‘yazıcı’ diye kendini göstermişti. Yazıcı, değil yazar olarak tuttu. Sonraları fıkra, muharrir ve fıkra muharriri kelimeleri lügatlere çekildi. Onların yerini, köşe ve köşe yazarı ve o sevimsiz ‘gazeteci-yazar’ kelimeleri aldı. Neden sütun değil de köşe? Anlayan var mı?
Burada bir tafsilata girmemiz lazım.
Bugünkü köşe yazılarının yüzde 99’u ‘fıkra’ değildir.
Fıkra, kısa, keskin, vurucu, polemik tarrakalarıdır.
Ünlü edebiyatçılar bu yazıları kılıç gibi, makineli tüfek gibi kullanırlardı.
30 yıldan bu yana dilde zorlama dönemi bitince.
Fikirler daha bir hürleşince. Dünyayla tanışma başlayınca.
Toplum kendisiyle yüzleşip barışınca her alanda kendini yeniden inşa etmek, kendini yeniden keşfetmek gibi bir şuuraltı ihtiyacı doğdu. Fıkra, muharrir, köşe ve köşe yazarı kelimelerinden sonra kanaat önderi ifadesi çıktı.
Kanaat önderi, ağır ve iddialı bir sıfat. Değme insan kendisi için kullanamaz.
Her sütun sahibi için kullanmak da iltifat israfı olur.
Hayatını sırf kalemiyle temin eden kimse yazardır. Tabii yazarın kanaat önderi olması kolay değil. Sütun sahibi, kitaplı yazar, yazar da kanaat önderi olacak. Kanaat önderi rehber insandır, düzgün insandır, dürüst insandır, fikir namusuna sahip insandır, bir bakıma meslekte üstad kıdemine sahiptir.
Kanaat önderi, körler çarşısındaki göz hekimidir... Bunları niçin mi yazdım?
Hayır, mefhum ve mevhum kelimeleri arasındaki farkı bilmeyenleri imtihan maksadıyla değil.
Niçin dersiniz? Haydi söyleyelim...
Züppelerin yazar olarak rağbet gördüğü bir Türkiye’deyiz. Züppenin, şaklabanın gelen nesillere, cemiyete yazar olarak takdimi bir memlekete felaket olarak yeter. Şu borsada bazılarına yazar demek, yazarlığa hakarettir. Yazar, haysiyet fukarası olamaz. Sütununda hamam dedikodusu, meyhane muhabbeti yapan, yazısını sekreterine yazdıran sefillere ne zamandan beri yazar deniyor ki tv delaletiyle yazarlıkları tescil edilmek isteniyor?
Onların yazarla farkı iglo ile konak farkı gibidir.
Vesselam!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahim Er Arşivi