“Partizan cumhuriyet” sona mı eriyor?
En gıcık olduğum söylemlerden birisi, “cumhuriyetimizin kazanımları”dır.
Sanki cumhuriyetle yönetilmeyen ülkelerde halk orta çağ şartlarında yaşıyormuş gibi, bizi 87 yıllık bir döneme hapsedenlerin “kazanımlar” söylemine gerçekten çok gıcık oluyorum.
Sanki, cumhuriyet bize gökten zembille indi. Milletimiz, cumhuriyetten- mumhuriyetten habersiz, mağaralarda yaşayan “hayvanımsı” yaratıklardı da, bir gün göklerden ışık huzmesi şeklinde “cumhuriyet bilinci” indi...
Hanımlar, beyler!... Cumhuriyet bir sebep değil, bir sonuçtur. 1800’lü yılların başından beri, bu topraklarda bir şeyler oluyordu. Nizam-ı Cedid, Vak’a-i Hayriye, Asakir-i Mansure, Tanzimat, Kanun-ı Esasi, Meşrutiyet boşuna mı idi? Namık Kemal, Ahmet Midhat Efendi, Şinasî, Recaizade Mahmut Ekrem, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin boş şeyler mi yazmışlardı?... Tüm bunları okuyanlar 1923’te buharlaştı da, gökten cumhuriyet ışığıyla birlikte yepyeni bir halk mı indi?...
Güldürmeyin adamı...
Mitolojik devirlerde yaşamıyoruz beyler, hanımlar!... 20. yüzyılda yaşandı bunlar; yani aklın fetişleştirildiği “pozitivist” bir çağda.
Evet, 1923’te, gökten zembille yeni bir halk indirilmedi ama yeni bir sınıfın yaratılmasına o yıllarda başlandı. Milovan Djilas (1911-1995), o zamanlar henüz “Yeni Sınıf” adlı kitabını yazmamıştı ama tarif ettiği yeni sınıf, bizdeki “partizan cumhuriyetçi” zümreyi anlatıyordu sanki. Kitabın başlıklarına bakar mısınız lütfen: Parti Devleti, Fikre Tahakküm, İdeolojik Ekonomi...
Valilerin, partinin il başkanı, memurların da mutlaka partili oldukları Recep Peker’li, Nevzat Tandoğan’lı yılları hatırlayın lütfen... İsterseniz biraz daha geriye gidin ve muhalefetin bile devlet eliyle dizayn edilmeye çalışıldığı Terakkiperver’li, Serbest Fırka’lı yıllara gidin...
Devlet ile özdeşleşmiş bir parti, parti ile özdeşleşmiş bir devlet... Âhir-i ömründe, Recep Peker’in partinin resmen devlet örgütü şeklinde yapılanmasını ister. (Fiilen zaten öyledir.) Bunun karşısında Mustafa Kemal’in tepkisini yıllar sonra daha iyi anlamıştık ama arada Recep Peker’in görüşü, Millî Şef dönemi dâhil, yakın zamanlara kadar fiiliyatta gerçekleşmişti. 1960 darbesi, 10 yıl süren demokratik dönemi sona erdirmiş, darbe ile “partizan cumhuriyetçiler”, kurumsallaşarak Cumhuriyet Senatosu, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Askeri Şûra, Hakimler Yüksek Kurulu, Savcılar Yüksek Kurulu gibi yeni kurumlar ihdas etmişler, Danıştay ve Yargıtay gibi eski kurumları yeniden dizayn ederek amaçlarına uygun şekilde yapılandırmışlardır. Buna üniversiteler, TRT, yüksek bürokrasi ve basın gibi kurumları da ilâve ederek, durumu “kaymaklı ekmek kadayıfı” hâline getirmişlerdir.
Bu kurumların hepsi, “halka rağmen, halk için” zihniyetinin eserleriydiler. Halk ne derse desin, ne düşünürse düşünsün, onlar “aydınlanmacı ideoloji”nin gereği, bu halkı aydınlatacaklardı. Zorla, dayata dayata, 27 Mayıs ve 27 Nisan’da olduğu gibi hatta kanırta kanırta bu halkı güya aydınlatacaklardı. Tabii, asıl amaç, “aydınlatma” falan değildi; devlet ile özdeşleşen “yeni sınıf”ın cukkalarıydı. Söz konusu “cukka”ysa, gerisi teferruattı.
Son 20 yılda, bu ülkede bir şeyler değişmeye başladı... Artık halk kaderine el koyma bilincine ulaşmış; iradesini Ankara’da “partizan cumhuriyetçiler”e peşkeş çeken “İşte çağdaş Türkiye!” popülistlerinden yüz çevirir olmuştu. 2002’de bu kararlılık, güçlü bir dip dalga ile iktidara geldi. 12 Eylül 2010 referandumu ile de ilk aşama sonuçlanarak “partizan cumhuriyetciler”in buyurgan zihniyeti, kök saldıkları devlet kurumlarından temizlenmeye başladı.
Mustafa Kemal’in 1920’lerde Yusuf Akçura ile tartıştığı cumhuriyeti, 2010 yılında biz tartışamayacak mıydık? Akçura, “Demokratist cumhuriyet” diyordu; Mustafa Kemal “Popülist cumhuriyet”. Mustafa Kemal’in düşlediği cumhuriyet, bir süre sonra “Partizan cumhuriyet”e dönüşmüş ve geçen yıla kadar da “İki resepsiyonlu cumhuriyet” hâline gelmişti. Bu yıl da, eski köye yeni âdet durumları çıktı ve “Tavşan resepsiyona küsmüş, dağın haberi olmamış.” dedirtiyorlar cumhura. Cumhurun da umurundaydı sanki... (Engin Ardıç olsa Kasımpaşa’lı bişi derdi ama ben demiyorum.)
Şimdi gerçek, cumhurlu ve “demokratist cumhuriyet”e yelken açma zamanıdır...
Hazır mıyız?...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.