Hz. Peygamber’in dört ortak yaşam modeli üzerine
Geçen yazımızda Mısır Müftüsü Profesör Ali Cuma’nın, “Peygamberimiz’in (sas) Öteki ile Yaşama Modeli” başlıklı tebliğinin özetini sunmuş, değerlendirilmesini de bu yazıya bırakmıştık.
Hatırlayacak olursak, Sayın Cuma, Efendimizin hayatındaki dört modelden bahsetmiş, her dönemin ortak yaşam tarzını belirleyen genel ahlâkî çerçevesine de makam adını vermişti.
Buna göre Mekke Modeli’nin makamı sabır ve barış içinde birlikte yaşama; Habeş Modeli’nin makamı vefâ ve işbirliği; Erken Medine Modeli’nin makamı infitah (dışa açılma) ve teâvün (yardımlaşma) ve nihayet Son Medine Dönemi Modeli’nin makamı da adâlet ve hareketten önce bilinçdi.
Çağdaş dünyanın Müslümanları bu modellerin sunduğu imkânlara her dönemden daha fazla muhtaçlar. Çünkü bugünün Müslümanları Doğu’nun en doğusundan Batı’nın en batısına varana kadar bütün dünya coğrafyasında mukîmler. Kimi ülkelerde çoğunluk kimi ülkelerde de azınlık olarak farklı toplumsal şartlarda yaşamaktalar.
Dört modelden herhangi birisini alıp “olduğu gibi” bir coğrafyaya tatbik etmek pek mümkün olmasa gerek. Bu elzem de değil zaten. Zira bugünün toplum ve devlet modelleri Hz. Peygamber dönemi toplum ve devlet modellerinden fazlasıyla farklılık arzetmektedir.
Yapılması gereken, İslâm’ın toplum hayatına dair dinamik fıkhını sâbiteler perspektifinden ve usûl zemininde yeniden ele almaktır. Fıkıh dinamik bir yapıya sahip olduğundan değişen toplumsal koşulları dinî sâbiteler perspektifinden yeniden yorumlama imkânı sunar. Bir anlamda birey ve toplumsal hayatta Müslümanlığı muhafaza etmek için değişimi kontrol eder.
Her toplumun içinde bulunduğu koşullar değişkenlik arzedebileceğinden buna uygun bir model arayışı da fıkhın gereğidir. Hz. Peygamber’in siretinde gördüğümüz beraber yaşama modelleri bu meyanda geliştirilmeye açıktır. Bu modellerin dinamik ve doğurgan karakterinden yola çıkarak ara modeller geliştirilebilir.
Herhangi bir toplumun kendi siyasi ve ictimaî hakikatinden yola çıkarak lokal ve küresel dengeleri de gözönünde bulundurarak geliştireceği model, ictihadî olacağından gayet tabiî ki mutlaklaştırılamaz ve tek İslâmî model diye de savunulamaz.
Beraber yaşama modelleri üzerine çalışılırken bütün Müslümanların ortak bağlayıcısı olan “merkezî kriterler”den yola çıkılmalıdır. Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyası devre dışı bırakarak bir model arayışına girmek doğru olamaz, Müslüman toplumu birleştirici hiç olamaz. Müslümanların Müslümanca kalarak hayatlarını sürdürmeleri yerine, yaşadıkları topluma önce entegrasyonlarını, sonra da asimilasyonlarını öngören, yahut bunun önünü açacak modeller de kabul edilemez.
Çünkü Kur’an, Sünnet ve Siret’in birlikte okunması İslâm ahlâk paradigmasının yeni modeller üzerinde çalışmaya izin verdiğini, ama asimilasyonu hedefleyen hiçbir modele açık olmadığını gösterir.
Efendimiz farklı toplumsal koşullarda sâbiteleri koruyarak farklı esnek modeller geliştirmişse eğer, kanaatimce (Allah en iyisini bilir), yeni farklı toplumsal koşullarla karşı karşıya kalındığında yine sâbiteleri koruyarak esnek modeller geliştirmek O’nun sünnetinin devamı niteliğindedir.
Tek yaşam tarzının dayatıldığı bir dönemde ahlâk zemini güçlü çokkültürlü ve çok hukuklu yaşam modelleri geliştirmek en azından söylem üstünlüğünü bize verir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.