CHP gerçekten değişebilir mi?
CHP’de esen fırtına, öyle anlaşılıyor ki kolayca dinmeyecek. Önder Sav’ın, kurultay üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırma hamlesinin nasıl sonuçlanacağını henüz kestiremiyoruz.
Ancak şu da bir gerçek. Kılıçdaroğlu, kendisini genel başkanlık koltuğuna Sav’ın taşımasıyla ortaya çıkan olumsuz imajı, ancak bir kurultay zaferiyle ortadan kaldırabilir. Aksi takdirde ‘yeni bir anlayışla yola devam’ mesajı havada kalır ve bizzat delege sistemi üzerinden inşa edilen ‘korku imparatorluğu’na teslim olur.
Dün bu meseleyi değerlendirirken, iç politikaya odaklanmanın olup biteni kavramaya yetmeyeceğini, aksine Türkiye’nin yeni dış politikasıyla CHP’de yaşananların doğrudan ilgisi olduğunu ifade etmiştik.
Nitekim, Kılıçdaroğlu’nun yeni yönetiminde Mesut Değer’in yer alması bile başlı başına bir mesaj niteliği taşıyor. Gerçi Süheyl Batum ve Sencer Ayata’ya bakınca, CHP’nin yeni sorulara eski cevaplar üretmenin ötesine geçemeyeceğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Çünkü birisi yıllardır televizyon ekranlarında ve bulunduğu üniversitede, diğeri türban konusunda hayli kötü sınavlar verdi.
***
Hatırlayanlar olacaktır, ama yine de tekrar aktarmak bugünü anlamamıza yardımcı olabilir. Geçtiğimiz aylarda Financial Times’da David Gardner imzasıyla yayınlanan analizde şu tespitler yapılıyordu:
‘Türkiye’deki kronik krizin en temel nedenlerinden biri, ilk gruptakilerin, yani Kemalistler’in seçilemez oluşları. AKP’ye genel seçimlerde iki kez yenilen Kemalistlerin iktidara gelebilmek için askeri kışkırtmaktan başka bir stratejileri yok gibi görünüyor. Avrupa’da sık sık, Türkiye’nin gerçek kimliğini belirleme mücadelesi içinde olduğu söylenir. Oysa asıl sorun AKP’ye etkin bir muhalefet olmaması. Bu olmadığı sürece Türkiye bir krizden bir krize sürüklenecek.
... Muhalefet partileri gerçek partiler değil. Büyük egoya sahip ama küçülen tarikatlar gibiler.
Atatürk’ün CHP’si yaşlanmış ve liberallikten uzak Deniz Baykal yönetiminde dümensiz bir kalıntı gibi. Ve genç Türkiye’ye çekici gelmekten çok uzak. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntılarından kurdu. Erdoğan AKP’yi yaratırken Türk İslamcılığının enkazının ötesine baktı. Türk merkez solu da Erdoğan gibi yapmalı ve her şeye yeniden başlamalı.’ (13 Mart 2010, vurgular bana ait.)
***
Bu mümkün mü? Yani CHP gerçekten her şeye yeniden başlayabilir mi? Bunu yaparken şu anda ürkek bir duruşla ifade ettiği ‘değişim’ sloganlarının altını nasıl dolduracak? Kurucu aklın kendisi olduğunu iddia ederek Türkiye’nin önünü tıkayanları, bu aklın yeniden üretimine katkı sağlayarak aşabilecekler mi?
CHP, gerçekten Türkiye siyasetinde sahici bir karşılık bulmak ve mevcut krizlere çözüm üretmek istiyorsa, önce yaşanan çatışmayı doğru tarif etmesi gerekiyor. AK Parti’nin temsil gücü ve derinliği; giderek güçlenen ve ete kemiğe bürünen bir geniş sosyal sınıfın yansımasından ibaret. Bu kesimleri körü körüne AK Parti’ye bağlı, gözü kapalı oy kullanan, kömür torbalarının, gıda paketlerinin peşinde koşturan zavallılar olarak tarif edenler, siyasi arenada yenilgi üzerine yenilgi aldılar.
CHP’nin bu kesimlerle nasıl bir ilişki kuracağı, diğer yandan çatışmanın diğer yanında bulunanları yeni döneme nasıl taşıyacağı, gerçekten çok ciddi sorular. Bir iki istisna dışında Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni ekibinin buna dair umut vaad ettiğini söylemek çok zor.
Ne değişimden bahsetmek, ne de mevcudu koruyacağını ilan etmek tek başına anlam ifade ediyor. Temkinle izlemek en iyisi.