Çarşafa dolanmadan (2)
Üniversite öğrencileri için başörtüsüne müsamaha gösterilebilinirmiş. Büyük lütuf!!! Ama niçin??? Üniversite öğrencileri, reşit çağda olduklarından, kendileri hakkında özgürce karar verebilsinlermiş. Ancak, bu özgürlük sadece üniversite yıllarına mahsus olmalıymış. İlerisi için değilmiş. Başörtüleriyle kamudan hizmet alabilirler, çarşı, ev ve sokakta dolaşabilirlermiş fakat asla kamu personeli olamazlarmış!!! Zinhar, kamuda çalışamazlarmışşşş!!!
Kim söylüyor bunları? Kendini seçkin, buyurgan sananlar. Maaşallah. Ne özgürlükçü insanlar. Sevsinler sizi. Kim? Birileri ya da birbirlerini. Onlar sevişirlerken biz de, hem birlikte düşünelim hem de bu kızlar adına merak giderici bazı sorular soralım. Reşit çağda üniversiteli bir kız öğrenci oldukları için özgürlüklerinin tadını çıkartma bağlamında tercih ettikleri yaşam tarzlarını kendileri belirleyebildikleri halde, okul sonrasında ve iş hayatında kamuda çalışırlarken de bu özgürlüğü istemeyecekler mi? Özgürlüğün tadını üniversitede öğrencilikleri süresince tadan bu kızlar, tattıkları özgürlüğü, okullarını bitirdikten sonraki yaşamlarında tatmak istemeyecekler mi? Okulu bitirince bu kızların dillerinin tat alma hassası bozuluyor mu? Reşit çağda olup da özgür iradesiyle kendi hakkında karar verebilecek durumda olan ve zihinsel özürlü de olmayan başörtülü öğrenciler, bu özgürlüğü üniversite yıllarında kullandığı halde, vergisiyle okuduğu milletine hizmet sırasında neden kullanmasınlar? Üniversite yıllarında bu özgürlüğü kullanan öğrenciler, kamuda görev yaparken herhangi bir buyurgandan neden icazet alsın ki? Ya da, neden başkaları bunlar hakkında karar verme yetkisinde olsunlar? Veya reşit çağda ve özgürce kendisiyle ilgili karar verme hakkını elinden alma anlamında “kamusal alan” uydurması, sıkılmadan hâlâ neden dayatmaya çalışılıyor? “Kamusal alan” tanımlaması, neticede bir buyurgan anlayışıdır. Dün böyle bir anlayış kabul görmüş olabilir ancak bugün hâlâ niye itibar edilmektedir? Kamusal alan, insan dışı varlıkların gezindiği bir arena mıdır ki, özgürlüğünü özümsemiş üniversite mezunu kızlar, halkına hizmet edeceği kurumlarda bu özgürlüğü yaşayarak niçin çalışamasınlar? Bu haklarını, bu özgürlüklerini kullanmaları, yani başörtüsü, başörtülü kızların bilgilerini mi örtmekte, kapatmakta, gizlemekte, yeteneklerini mi engellemekte, düşünme ve üretme potansiyellerini mi sınırlamaktadır? Nedir mahsuru??? Sormazlar mı insana; “Sen benim özgürlüğümle, en doğal haklarımla ilgili bazı kısıtlamalar koyarken, benim de senin hakkında koyabileceğim özgürlük kısıtlamasına hazır mısın???” Mırıldanma, homurdanma da cevap ver.
Diğer yandan, son günlerde, bireysel ya da toplu halde ilk ve orta öğretimdeki öğrenciler için din dersiyle ilgili tercih hakkının öğrencinin kendisine verilmesi talepleri vardır. Bu talepler temel, doğal ve haklı ise, inancına uygun şekilde giyinmek isteyen aynı yaş grubundaki öğrenci ve velilerin aynı talepleri neden haklı karşılanmamaktadır? İnanç özgürlüğü hakkını bu öğrencilerin kullanmasının sakıncası nedir?
Garabete bakınız. Üniversite öncesi eğitimlerinde inanç özgürlüğünü yaşayamayan öğrenci, üniversite yıllarında bu temel hakkını doya doya kullanacakmış ve üniversite eğitiminden sonra yine kullanamayacakmışşşş!!! Bu nasıl bir mantıktır? Bu dayatmayı başlatan, bugün uygulamak isteyen ve gelecek için de uygulanmasını bekleyen zihniyete soruyorum; “Bu uygulamaya muhatap siz olsanız, gerçekten bu tutumunuza yapılan savunmayı, normal akıl kurallarıyla mantıklı bulur musunuz?” Bulmazsınız, bulmazsınız. Öyleyse niçin dayatıyorsunuz???
Beyler!!! İnanç denen mefhum, bir mantık konusu değildir. Hiçbir inanç, kesinlikle tartışılamaz. İnananı tarafından yaşanır. İnanmayan sadece saygılı olur. İnanç, inanan kişiye aittir. İnanç, laboratuvara girerken giyilip laboratuvardan çıkınca da çıkarılan bir laboratuvar gömleği, önlüğü değildir. Bireyin, en temel bir insan hakkıdır. Bunu, inançla mücadeleyi ve insanlara tahakküm etmeyi bir yaşam tarzı seçenlere söylüyorum; “Kendi inancını seç ve gereği gibi yaşa ama kimsenin inancına da karışma”
Aynı coğrafyanın üzerinde huzur içerisinde birlikte yaşamak zorundayız. Kimse diğerini ötekileştirerek huzur bulacağını sanmasın. Unutulmaması gereken husus şudur: Ne kadar rahatsızlık verirseniz o kadar rahatsız edilirsiniz. Aynı haklara sahip özgür insanlar olduğumuzun erken farkına varalım. Gösterdiğimiz hoşgörünün, karşıdaki kişiye sağladığı huzur ve mutluluktan daha fazlasının bize geri döndüğünü görelim. Sevilmeden sevmeyi, saygı beklemeden saygı duymayı, almayı düşünmeden vermeyi öğrenmeye çalışalım. Hem de bunu, önce kendi iç ve dış huzurumuz için yapalım.
Üzmeyelim, üzülmeyelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.