Siyasetin yöntemi siyasete müracaattır
İç siyasette olsun, uluslararası siyasette olsun, siyasetçinin mahareti, karşı tarafın gücünü kendi lehine çevirip kullanabilme yetisinde ortaya çıkar. Siyasî bir ilişki kurulacaksa bunun yolu meseleyi masaya yatırıp müzakereye başlamaktan geçer. Ancak o masa bilek güreşi yapma ortamına dönüştürülmemeli. Siyasetin yolu savaşla değil, fakat siyasetle açılmalı ve görüşmelerle devam ettirilmelidir.
Savaş, siyasetin iflas ettiği yerde başlar. Konuşulacak her şey konuşulmuştur ve artık tarafların birbirine beyan edebilecekleri tek bir kelimeleri bile kalmamıştır noktasına gelinmiştir. Bu nihai konumda bile siyaset erbabının işi konuyu müzakere yoluyla halletmenin çaresini aramak olmalıdır diyebilmeliyiz.
Eğer siyaset üzerine bir ilişki kurulacaksa, rakibin gücünü kendi lehine ve dostlarının lehine çevirebilme başarısını gösterebilmek gerekir.
Demek ki, siyaset alanında ilişkinin daima siyaset üzerinden kurulması gerektiğini öngörüyoruz. Savaş, her zaman, en son ve çaresiz kalındığı hallerde başvurulabilecek bir yöntemdir.
İşte burada "çaresiz kalınan hal"in veya çaresiz kalınan noktanın neresi olduğu sorusu ön alır.
Edebiyat alanında da benzer pozisyonlar yaşanır. Usta polemikçiler muhatabına ağır eleştirilerde bulunabilirler. Bu, her iki taraf için de söz konusudur. Ancak ağır eleştiri yasal olarak hakaret sınırlarının dışında bırakılır. Gene de, tarafların birbirine tahammül etme gücünü ve sabrını gösterme dirayetinde bulunması beklenir. Usta polemikçiler aralarındaki meseleyi kendi aralarında halletmenin üstesinden gelebilir. Onların arasında mahkemeye başvurma son noktada bile akla gelmez. Eğer taraflardan biri meselesini mahkemede halletme cihetini tercih ederse, orada polemik (kalem kavgası) değil, fakat başka bir meselenin konuşulduğuna hükmetmemiz gerekir.
Siyasetçiyi, karşı tarafın verili gerçekliğini kendi lehine çevirmenin üstesinden gelebilen kişi olarak tanımlıyorsak, savaş tamtamlarının çalmaya başlandığı anda, olayın farklı bir düzleme aktarıldığına hükmedebiliriz.
Ancak modern zamanlarda değindiğimiz ilkeye başvurulmadığını görüyoruz. Elinde silah bulunduran bir güç, bu gücüne dayanarak darbe yoluyla hükümeti devirdikten sonra adil olduğunu gösterme adına bir de mahkeme kurmaya yelteniyor. Ancak o mahkemelerden canını kurtarana rastlanmıyor. Aslında, darbeciler mahkeme kurarak hukukun adını kötüye çıkartma yerine doğrudan darbenin hukukunu işletseler belki daha dürüst hareket etmiş olacaklardır. Fakat onlarda yaptıkları eylemin hukukî sorumluluğunu üstlenebilecek cesaret bulunmadığından, kör kör parmağım gözüne hesabı bir de hukukun adını araya verirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.