Gerçekte perdelenen ne?

Gerçekte perdelenen ne?

Ozan Ceyhun'u bilmeyenler olabilir. "Ah Şu Biz Karabıyıklı Türkler"in yazarı Demirtaş Ceyhun'un oğlu. Alman Sosyal Demokrat Parti üyesi olan Ceyhun, Avrupa Parlamentosu üyesiydi.

Açıkgazete'de "Yeni bir ittifaka ihtiyaç var" başlıklı yazısında Ceyhun, öteden beri Türkiye'nin çetelerden çok çektiğini belirtiyor.. AK Parti'nin beklemediği bir anda hedef haline geldiğini söylüyor. Meğer Ceyhun da tipik mahalle baskısına maruz kalıyormuş.

"AK Parti'yi eleştiren bir kişi olarak tanınan ben son günlerde 'artık AKP'li' diye suçlanır oldum" diyor.

Ceyhun, köşeye sıkışan çetelerin 'laiklik gibi', Türkiye'de kendini solcu diye tanımlayanların da hassas olduğu konuları işleyerek AK Parti'yi zayıf düşürmeye çalıştıklarını vurguluyor.

AKP'li diye suçlanması bu yüzden. Ceyhun, AKP'nin Sosyalist Enternasyol'a üyeliğinin tartışıldığı bir ortamın sorumlularının kapatma davasından medet umduklarını, hatta tüm sosyal-demokrat değerleri unutup gerekirse demokrasinin ayaklar altına alınmasına bile itiraz etmeyeceklerini kaydediyor. Şunları da söylüyor:

"Söz konusu olan sadece Türkiye'nin son yıllarda binbir güçlükle çeki düzen verilen 'demokratik yapısı' değil. Aynı zamanda Türkiye'nin geleceği! Bu kapatma davası sevdalıları eğer başarılı olurlarsa Türkiye'nin AB üyeliği de artık 'rüya bile olamayacak'. Eğer amaçları bu ise o zaman başka!"

Ceyhun, Türkiye'deki gelişmelerin AB üyesi ülkelerde dikkatle izlendiğini, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin 'Türkiye karşıtı strateji' hazırlığı içinde olduğunun kulislerde konuşulduğuna dikkat çekiyor.

Ceyhun'un son sözleri ise şöyle: "Gelinen noktada sadece AKP'nin değil Türkiye'nin yeni ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. Bu yeni anayasanın geniş demokratik yığınların onayını almak zorunda olduğu da bir gerçek. Dilerim AKP bu gerçeğin farkındadır."

Haksız mı?

Bir şey de ben ekleyeyim..

Amerika'da RAND Corporation'u biliyorsunuz.. CIA'ya yakınlığıyla bilinen bir araştırma şirketi.

ABD Hava Kuvvetleri için hazırlanan, F. Stephenne Larrabee imzalı, "Amerikan Güvenlik Ortağı Olarak Türkiye" başlıklı raporda Türkiye'nin İran ve Irak konusunda ABD'nin çıkarlarıyla çeliştiği belirtiliyormuş.

İran'a yönelik bir askeri harekatta, Türkiye'deki üslerden yararlandırılmasının mümkün olmadığı da kaydediliyormuş.

Ayrıca Türkiye'nin 'Ilımlı İslam' modeli olarak İslam ülkelerine örnek gösterilmesinden vazgeçilmesi gerekiyormuş. Türkiye'deki demokratikleşme süreci İslami akımları yönetimde etkili hale getirdiği gibi, Türk elitinin dış politikayı idare etme gücünü de azaltıyormuş.

Ee bu durumda, kendilerini 'Anti-Amerikancı', 'Ulusalcı Sol" olarak lanse eden bazı kişilerin neden Neo-Can'lar'ın en etkili ismi Dick Cheney'le temas ettiklerini çakozlamış olmalısınız..

Yaşadığımız gelişmelere bir de bu açılardan bakın..

Perdelenen ne?

Taşlar yerine oturuyor mu?

AK Parti gitsin, kim gelsin?

"Emriniz olur abi"ler mi?

"Bizim çocuklar mı?"

Mesele bu mu?

Ayıp, ayıp!


Barış gelinini öldürmek..

Giuseppina Pasqualino di Marineo dünya barışına katkı sağlamak amacıyla bir arkadaşıyla yola çıkmış İtalyan sanatçı.. İstanbul'da yolunu ayırdığı diğer kadın arkadaşıyla Beyrut'ta buluşacaklardı. üzerindeki gelinlikle otostop yaparak yola devam eden Di Marineo Gebze'nin Tavşanlı Köyü yakınlarında ölü bulundu. Tecavüz edildikten sonra boğularak öldürülmüş. Katil zanlısı yakalanmış. Cinayetin Avrupa kamuoyunda meydana getireceği etkiyi düşünün. "Savaşın mağdur ettiği halklarla dayanışmak için yola düşen İtalyan kadın Türkiye'de öldürüldü.", "Türkiye güvenli ülke değil.."

Ne oluyoruz? Bir sapığın sıradan cinayetiyle mi yüz yüzeyiz ? Yoksa?..

Yoksa, bundan sonra Türkiye'ye ayak basan her yabancı aktivistin arkasına polis mi takacağız? Belki de takmalıydık.. Türkiye'nin itibarını iki paralık eden Di Marineo Cinayeti'ni sıradan, adli vaka olarak mı sayacağız? Cinayetin failini ayrıca Türklüğe hakaretten yargılamak lazım. Bundan daha katmerli Türklüğe hakaret olur mu? Polis, cinayete her açıdan eğilmeli, belki de terör biçim değiştiriyor.. Sonuçlarına bakınca başka türlü düşünmek gelmiyor insanın elinden.


Tibet tamam da Doğu Türkistan ne olacak?

Tibet'in başkenti Lhasa'da çin yönetimini protesto eden göstericilere ateş açılmış, yüze yakın insan hayatını kaybetmişti. Tibet olayları dünya kamuoyunda hakettiği ilgiyi görmüş, sivil kuruluşlar Pekin Olimpiyatları'nı protesto etmişlerdi. Bu tepkiler gerekli. Ancak Doğu Türkistan'ı da unutmamak lazım. Ali Aslantürk isimli okurumuzun bir mesajını paylaşmak istiyorum..

"BBC Türkçe, Amerika'nin Sesi, BBC World News veya herhangi bir yabancı radyo, TV, gazete vs. neye bakarsanız bakın dünyanın pek çok yerinde Tibet meselesi yüzünden çin'in düzenleyeceği olimpiyatın protesto edildiğini duyacak veya okuyacaksınız. Şunu sormak istiyorum, çin Türkistan'da Tibet'te yaptığından çok daha ağır bir insanlık suçu işler ve zulüm ederken bu olimpiyatlar konusunda niçin herhangi bir yazı veya eleştiriyi bizim gazetelerimizde okuyamadık.”

Haksızlık etmeyelim.. Bakın 2000'de Demirel, çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin'e, 'barış ve insani değerlerin yaygınlaştırılmasına önemli katkılarda bulunduğu' için törenle "Devlet Nişanı" takdim etmişti.. Daha ne olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi