Gönül dili
Bu yazıyı okurken muhtemelen çoğunuz tatlı bir bayram telaşı içinde olacaksınız. Ne kadar hoş. Bu toprakların güzel insanları, bunca yok sayma, dışlama ve dayatmaya rağmen hala bayramlarını ayakta tutmaya gayret ediyor. Bayramlar, her türlü ayrıştırma gayretine çekilen sağlam bir set adeta. Hz.Mevlana’nın buyurduğu gibi “Aynı gönlü paylaşanlar, aynı dili paylaşanlardan yeğdir”.
Son haftalarda, özellikle KCK davasındaki Kürtçe savunma talepleri yüzünden yeniden bir ‘anadil’ tartışması başladı. Bu vesileyle uzun zamandır dikkatimi çeken bir eğilimden söz etmek istiyorum. Malum, bu coğrafyada yaşayan Kürtlerin İslam’a olan bağlılıkları sıkça dile getirilir. Ne söylense azdır, gerçekten Kürtler dindar insanlardır.
Bugün Kürtleri temsilen konuştuğunu iddia eden birtakım örgütlerin, Kürtleri özgürleştirmek (!) adına ortaya koyduğu tüm çabalar, bir boyutuyla onların değerleriyle olan bağlarını çözmeyi de hedeflemektedir. Belli bir alanda bunda başarılı olduklarını söylemek zorundayız. PKK/BDP hattında siyaset yapan aktörler, dini tümüyle yok saymasa da, ya tamamen sembolik bir araca ya da arka sıralara itilmiş ve içi boşaltılmış ritüellere hapsetmenin hesabı içindedir.
***
Bunlar meseleyi bir parça takip eden herkesin malumu. Bahsedeceğim eğilim, bugüne kadar terörün ve şiddetin tüm yakıcılığına rağmen aidiyetini devam ettiren Kürtlerle ilgili.
Türkiye’de Kürtlerin hala büyük bir çoğunluğu merkezdeki siyasi partilere oy veriyor. Yaklaşık 8 yıldır bu adres AK Parti. Bu yakınlığın parantezinde iktidar partisinin demokratikleşmeyle ilgili adımları ve Kürt sorununa gösterdiği aktif ilgi de yer alıyor. Yani geçmişte merkez sağ partilere, daha çok aşiret merkezli olarak verilen oylardan bir hayli farklı bir durum var ortada.
AK Parti ile Kürtler arasındaki siyasi yakınlığın gözlerden ısrarla kaçırılan bir diğer boyutu ise bu partinin dindar kitlelere hitap edebilen söylemi. Türkiye’de Kürt meselesi etrafında konuşan hemen herkes bu yakınlığın elbette farkında. Ancak mesele bu dinamiklerin önemini konuşmaya ya da vurgulamaya gelince, işler bir hayli karışıyor. Böyle bir yakınlık ya da değer ortaklığı yokmuş gibi davranılıyor.
***
Öte yandan dindar Kürtler arasında sessizce yükselen ve muhtemelen genç kuşaklarda daha çok etkili olan bir eğilim var. Dinin bir ortak değer olarak ifade edilmesinden, ‘aynı kıble’ vurgusundan rahatsız olanlar var. Bu durum şimdilik ‘Evet aynı kıbleye dönüyoruz ama siz bizim derdimize sahip çıkmadınız’ diye ifade ediliyor. Bu neresinden bakarsanız bakın tehlikeli bir kopuş sinyali. PKK/BDP hattının kullandığı seküler siyaset dilinin, hele sonuç alıcı görünmesiyle birlikte, dindar Kürtler üzerinde de ciddi etkiler doğurması mümkün.
Bu dengeyi şu ana kadar AK Parti ve din merkezli bazı yapılanmalar sağladı. Buradaki temel espriyi atlamayalım. Eğer bahsettiğim bu yapılar da, tıpkı cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapıldığı gibi, insanlara ‘ulus devlet’ denilen deli gömleğini giydirmeye çalışsalardı, bugün kimseye söyleyecek sözleri olamazdı.
İnsanların anadilini konuşmasını tartışmak bile elbette abes. Lakin dil üzerinden yürüyen tartışmanın sanıldığı kadar masum olmadığını da görmek zorundayız. Bu ‘uluslaştırma’ çabaları bize yar olmadı, Kürtlere de olmayacaktır.
Tekrar Mevlana ile bitirelim. “Aynı gönlü paylaşanlar, aynı dili paylaşanlardan yeğdir”.
Nice bayramlara aynı gönül ikliminde erişebilmek dileği ile.