Evet, Eğitim Şart!

Evet, Eğitim Şart!

Bir ülkede herhangi bir kavram yâhut sistemin kök salması için ora halkı tarafından benimsenmesi şartdır. Meselâ insan hakları, çoğulcu demokrasi veyâ âdil hukuk düzeni gibi unsurlar, evet, çoğu kez bir ülkeye dışarıdan ithâl edilirler ama o ülkede hayâta yansıtılmaları ancak belirgin bir halk irâdesi sâyesinde mümkin olabilir. Dışarıdan bastırmayla değil! “Halk” irâdesi ise çarşıda pazarda değil belirli bâzı fikrî merkezlerde oluşur.

Bizde 24 Şubat 1793 târihli “Nizâm-ı Cedîd (Yeni Düzen) Fermânı” ile başlayan modernleşme hareketinin 217 yıldır hâlâ başarıya ulaşamamış olması, içeride buna dâir bir siyâsî irâdenin teşekkül edememesiyle alâkalıdır.

Peki, bu irâde niçin bir türlü oluşamadı ve hâlâ bile tam olarak kendini göstermiş değil?

Bize nesiller boyu bundan “câhil halk”ın sorumlu olduğu belletildi. Yâni kısa bacaklı, kıllı, bidon kafalı ve durmaksızın orasını burasını kaşıyan birtakım hürefâ-yı nâ-şerîfe yüzünden yürümüyordu bu iş. Onun içinse “eğitim şart”dı! Yoksa bu ilkel yaratıklar ilk fırsatda üzerimize çullanıp bizleri kıtır kıtır kesmekden dahî imtinâ etmeyeceklerdi. O yüzdendir ki yüce milletimizin “eğitimli” kesimleri, “zinde kuvvetler” mütemâdiyen “teyakkuz” durumundaydılar.

Kendi halkından bu kadar ödü patlayan bir “elit” tabakayı başka hiçbir Avrupa ülkesinde bulamazsınız! Ancak “Soğuk Savaş” yılları Demirperde gerisindeki devletler bizimle bu konuda aşık atabiliyorlardı. Şimdi onlar da çok, ama çok değişdi.

“Eğitim şart!” sloganı ilk anda kulağa hoş gelse de yanıltıcıdır. Modern okul binâları, pırıl pırıl ders kitabları elbet iyidir, yararlıdır ama asıl mesele o kitabların içinde neler yazılı olduğudur!

Eğer bir memleketde kumandanlar şu veyâ bu hâricî tehlikeyi değil de kendi halklarını “tehlike” olarak addediyorlarsa o memleketde fevkalâde vahim bir “eğitim sorunu” vardır!

Eğer bir memleketde savcılar ve hâkimler “yurddaşı devlete karşı” değil de “devleti yurddaşa karşı” savunmayı görev telakkıy ediyorlarsa ve Yeniçeri kazıntısı darbeciler karşısında elpençe dîvan durup “brifing” alıyorlarsa o memleketde fevkalâde ciddî bir “eğitim problemi” mevcud demekdir!

Eğer bir memleketde “universitas” (bilimlerin tekmîli) kökünden gelme üniversitelerin anlı-şanlı hocaları askerleri darbe yapmağa “göreve!” dâvet ediyorlarsa orada hayâtî bir “eğitim körkuyusu” kendini göstermiş demekdir!

Eğer bir memleketde genel yayın yönetmenleri ertesi günki manşetleri telefon emriyle Genelkurmay’dan alıyorlarsa o ülkede ölümcül bir “eğitim problemi” kol gezmektedir!

Bu ülkede tâ Genç Osman’dan bu yana (1614-1618) bütün modernleşme hareketlerinin önünü kesen ve bunun için kan dökmekden bile çekinmeyen zümre “câhil halk” değil dâimâ “okumuşlar” olmuşdur.

Ben iki yıldır Ergenekon Rezilliği’nden tutuklu tek bir terzi, bakkal, manav, taksici, kunduracıya rastlamadım!

Bu devletin târihinde çağdaş yönelimlere karşı “câhil halk”dan neş’et eden tek bir hareket bilmiyorum! Öyle gösterilmek istenen, mesela Kabakçı Mustafa yâhut Patronalı Halil ayaklanmalarının arkasında her zaman “okumuşlar” muharrik güç olarak yer almışdır!

Onun için, evet, eğitim gerçekden şart!

Ama okumuşlara!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi