İran artık düşmanımızdır
“Ne dediysek o”.. Hayatımda en nefret ettiğim laftır ama, bu defa hatırlatmakta yarar var.
Geçen hafta, Başbakan “Kimse bize emrivaki yapamaz. Komuta meselesi çözülmeden böyle bir projeye ‘evet’ deme ihtimalimiz yok” derken, biz bu sütunda, işin bittiğini ve komutanın bize geçmediğini duyurmuştuk. Neticede dediğimiz gibi oldu..
¥
Daha Lizbon Zirvesi başlamadan projenin onaylandığı aslında dikkatli her yurttaş tarafından fark edilirdi.. Zira, Cumhurbaşkanı Gül, hükümet ve devlet başkanlarına füze kalkanıyla ilgili mektup yazdığını ifade etmişti.. Mektupta ise, füze kalkanının tarafımızdan kabul edildiği yazıyordu.. Sonra Davutoğlu geçti kameralar karşısına ve “İran ismi yazılmadan belgeyi onaylayacaklarını” açıkladı.. Yani Başbakan Seul’de aksini söylerken aslında Türkiye açısından iş bitmişti.. Şimdi Türkiye’de meseleyi savunan kesimler bunun saldırı değil, savunma amaçlı olacağını anlatacaklar uzun uzun. Tek bir düşmanı hedeflemeyeceğini, anlaşmalar içinde düşman ülke ismi zikredilmediğini anlatacaklar.. Bunların boş laf olduğunu söylememe sanırım gerek yok. Zira siz zaten YENİ AKİT okurlarısınız. Bunu yemezsiniz.
¥
Bakın şimdi bu anlatılanların neden “yalan” olduğunu söyleyeyim size.. Birincisi daha yeni Sn.Cumhurbaşkanı’nın yakasına taktığı bir nişan vardı. Kraliçe’nin hamisi olduğu Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün geleneksel yılın devlet adamı ödülü. O ödülü veren düşünce kuruluşunun Türkiye masası direktörü Fadi Hakura’nın BBC’ye verdiği mülakatı hatırlayalım; “.. Türkiye, ABD’ye “hayır” diyemez... Bu füze sistemi gerçekten İran’ın nükleer kabiliyetini, bir ölçüde de Suriye’yi hedef alıyor. Ama başta İran tabii. Amerikan yönetimi bunu pek çok kez açıkça söyledi. Nato belgesinde İran’ın adının geçip geçmemesi teorik anlamda önemli. Ama pratikte bu füze savunma sistemi İran’ı hedef alıyor...”
Ve 17 Mayıs 2010’da kaleme alınan NATO konseptini de unutmayalım. Büyükelçi Ümit Pamir’in de yazımına bizzat katıldığı uzmanlar kurulunun kaleminden çıkan metinde, İran’ın füzelerine karşı Nato’nun önlem alması gerektiği de açıkça yazılmış durumda.
¥
Peki Lizbon’da ne oldu? Koltuğumuzun altında üç temel taleple gitmiştik Lizbon’a.. Bu taleplerden “yerine getirildi” denilen ikisini biliyoruz. Hedef ülke ismi kaydedilmesin ve savunma sistemi, tüm NATO ülkelerini kapsasın.. Şu Nato meselelerinden anladığını iddia eden biri bana, bugüne kadar doğrudan hedef teşkil ettikleri Sovyetler Birliği (- ki bugünlerde içlerine almaya çalıştıklarını görüyoruz) dışında bir ülkenin isminin zikredildiğini hatırlatabilir mi? Kuzey Kore NATO’nun hedefinde miydi? (hani bizi NATO’ya aldıran ünlü Kore savaşı).. Şimdi İran’ın isminin zikredilmemiş ya da kayıtlara geçirilmemiş olmasını kazanım saymamızı nasıl beklerler? Sonra elbette savunma sistemi için NATO ülkelerinin tamamını kapsayan bir konsept üzerinde mutabakata varıldı.. Ancak ilk etapta Ortadoğu’dan gelecek tehditler için Türkiye’ye radar ve füze savardan oluşan iki bölüm konmasının yeterli olduğu söylenecek. Sonrası için zaten konsept değişecek. Bir daha hiçbir ülkeye böyle bir sistem kurulmasına gerek kalmayacak. Peki Başbakan’ın olmazsa olmazı “komuta kontrol” ne oldu? Geçmiş olsun.. Ve bir geçmiş olsun daha.. Zira; Davutoğlu’nun, “komşularla sıfır problem” tezi çökmüştür.
Kalın sağlıcakla.