ABD, İsrail’in çobanı olmaktan kurtulabilir mi?
19-20 Kasım 2010 tarihlerinde NATO’nun yeni Stratejik Konsepti’nin tartışıldığı Lizbon Zirvesi yapıldı.
Zirveye sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Dışişleri Bakanı sayın Davutoğlu ve Savunma Bakanı sayın Gönül birlikte katıldılar. Bu toplantıda Füze Savunma Sistemi, Afganistan ve NATO-Rusya ilişkileri de masaya yatırıldı. Toplantının en önemli konusu şüphesiz Füze Savunma Sistemi ile ilgili görüşmelerdi. Bu konu hakkında NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in Türkiye’ye gelip sayın Başbakan Erdoğan ile konuşmasıyla kamuoyu bilgilendi, ancak konu yeteri kadar tartışılmadı...
Aslında Füze Kalkanı Sistemi’nin başlangıçta ABD’nin uygulamak istediği ve İsrail’in korunması amacını taşıyan bir proje olduğundan ve hedefte de İran’ın bulunduğundan hiç kimsenin şüphesi yok... Sayın Gül diyor ki, “Biz başından beri herhangi bir ülkenin İran komşumuz veya başka bir ülke, bu şekilde hedef gösterilmesini asla kabul etmeyiz, söz konusu da değildir”... Ancak NATO’nun hazırlıklarında İran’ın adının geçtiği basına yansıyan bilgiler arasında. Bu açıklamayı yapmanın başka bir nedeni olamaz. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da benzer endişeleri taşıdığından eminim. Kaldı ki İran’ın adının anılmaması sadece Türkiye’yi bu konuda ikna etmek içindir, hiçbir kıymeti yoktur. Vurmak istendikten sonra isminin anılmaması o kadar önemli değildir.
ABD’nin Yalana Dayalı Ortadoğu Politikası
ABD’nin Saddam’ın ülkesi Irak’ı nükleer silahlara sahip olduğu ve bölge için bir tehlike oluşturduğu için işgal ettiği dünya kamuoyuna propaganda edildi. Büyük bir yalan üzerine kurulu işgal politikası karşısında dünya kamuoyu zoraki bir suskunluk içine girdi... Ancak daha sonra Irak’ın hiçbir nükleer güce sahip olmadığı görüldü... Irak işgal edilmeden önce ABD güçlerinin Türkiye’de konuşlanması için hazırlanan tezkere AK Parti hükümeti tarafından TBMM’ye getirildi... Meclis, milletimizin isteğine kulak verdi ve tarihi bir kararla tezkereyi reddetti. Türkiye yönetimi bu karardan sonra ABD’nin Türkiye’ye karşı tavrının sertleşeceğinden endişe ediyordu, böyle olmadı... Türkiye’nin hem Ortadoğu’da hem de batılı ülkelerin kamuoyu nezdinde itibarı arttı...
Bush gitti ama ABD politikası değişmedi... ABD Başkanı Obama da aynı politikayı uyguluyor... Bu defa ABD, İran’ın nükleer güç programının tehdit unsuru olduğunu öne sürüyor. Kim için? Tabii ki İsrail için... Beynelmilel Siyonizmin güdümündeki ABD, İsrail’in çobanı olmaktan kurtulamıyor... Ancak Türkiye, dış politikasında komşularıyla güvene dayalı iyi ilişkilerini sürdüren bir ülke... İran’ın nükleer güç nedeniyle vurulmasının sonucunda Türkiye’nin de etkileneceği bir çatışma ortamının oluşmasını istemiyor... Aslında İran hem enerji hem de diğer ihtiyaçları açısından bölgede kendi ayakları üzerinde kalmayı başaran bir ülke... Bu nedenle ABD Irak’ta yaptığını İran’da yapamayacağını ve bu ülke üzerindeki bir projenin Türkiye’nin desteği olmadan yürümeyeceğini de biliyor...
Türkiye bölgesinde lider olma yolunda sağlam adımlarla ilerleyen bir ülkedir... Irak’ın işgalinde olduğu gibi, Filistin dramı ve Gazze ambargosunun kaldırılması konusunda da etkileyici dik duruş sergilemiştir... Ayrıca İran’ın tehdit olarak görülmesine sıcak bakmamaktadır... İran’ın nükleer çalışmalarının kabul edilebilir boyutta olduğu ve “neden sadece İran, neden İsrail’in de nükleer tehdit olduğu gündeme gelmiyor?” sorularını yönelten bir ülkedir...
İleriki yıllarda nasıl uygulanacağı belirlenecek denilse de aslında her şey İsrail’in korunmasına yönelik olacaktır... Kabul edilen Füze Kalkanı Sistemi bu güne kadar Ortadoğu’da uyguladığımız kardeşlik projesine zarar verecektir... Bu sistemin idaresini ABD’nin başka birine bırakması söz konusu olamaz. İncirlik üssü bu konuda kötü bir örnektir... İran balistik füzeleriyle hangi şartlarda Türkiye’yi vurabilir? Eğer Türkiye ABD’nin İran’a belirtilen nedenle muhtemel saldırısı sırasında destek verirse vurabilir... Başlangıçta Türkiye destek vermese de öyle bir oyun sergilenir ki, İran istemediği halde Türkiye’yi vuran meçhul bir veya birkaç füzesi nedeniyle Türkiye zoraki olarak bu işin içine çekilebilir...
Ayrıca bu kararla bir daha görülmüştür ki, NATO ABD’nin ve İsrail’in menfaatleri doğrultusunda çalışan bir kuruluştur... Bu durum “Mavi Marmara” saldırısında da ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak Türkiye’nin geleceği ile ilgili son derece önemli olan Füze Kalkanı Sistemi ile ilgili Lizbon Kararı ve Türkiye’nin NATO’ya karşı sorumlulukları yeniden şekillendirilerek milletin onayı alınmalıdır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.