“YÖK reformu” da seçim sonrasına!
Türkiye’nin “teğet” geçilen gerçek gündemlerinden biri de YÖK’ün yapısı… Bilindiği gibi, referandum öncesinden başlayan tartışmayla Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı’nın başörtüsü yasağının kaldırılmasına başta YÖK olmak üzere “yüzde 10 seçim barajı ve dokunulmazlıkların sınırlandırılmasını bir “paket” olarak ileri sürmesine Başbakan şiddetle karşı çıktı.
Erdoğan ve partisi sözcüleri, Türkiye’nin Mart’ta artık seçim sürecine gireceğini söyleyip “Bu çok zaman alır, mümkün değil” diye siyasî rakiplerini işi yokuşa sürmek”le suçladılar. Bizzat Erdoğan’ın ifâdesiyle başörtüsü ve YÖK, “yeni anayasa” ile birlikte 2011 seçimleri sonrasına bırakıldı.
Buna karşı başörtüsü yasağını kaldırmaya ve YÖK’ün yapısını müzakereye hazır olduklarını belirten muhalefet ise siyasî iktidarın çözümden kaçıp işi seçim sonrasına havale etmekle seçim propagandasında istimalinden yapacağından yakındılar.
Siyasî iktidar, hâlâ başörtüsü yasağıyla birlikte YÖK’ün ele alınmasından kaçınıyor. Oysa herkes biliyor ki Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında başörtünü yasaklayan bir kanunun olmadığı yasadışı yasağın kaldırılması için siyasî mutâbakat yeterli. Tek kelimelik düzeltmenin kâfi geleceği “yüzde 10 seçim barajı”nın düşürülmesi ile milletvekili kürsü dokunulmazlığı, zaten iletilen AB standartlarında belirlenmiş ve söz verilmiş…
Bir tek YÖK’ün yapısı için Anayasa’nın 130. ve 131. maddeleri ile Yüksek Öğretim Kanunu’nun değiştirilmesi gerekiyor. Bu bakımdan partiler arası komisyonda uzlaşıldıktan sonra sözkonusu tâdilatın Meclis’ten geçmesi, iddia edildiği gibi ayları değil, ancak birkaç haftayı alır…
YÖK DE Mİ “SEÇİM MALZEMESİ”?
Kaldı ki başta YÖK’ün yapısı olmak üzere bütün bu düzeltmeler, bundan sekiz yıl önce ilk AKP hükûmetinin kurulduğu gün açıklanan “Âcil Eylem Plânı”nda, seçim bildirgelerinde ve peşinden hükûmet programlarında açıkça vaad edilmiş. Bütün hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemelerin evrensel düzeydeki AB normları çerçevesinde sür’atle yapılacağı teminatıyla, “Bir yıl içinde üniversitelerin idarî ve akademik özerkliğe kavuşmaları sağlanıp YÖK’ün yeniden yapılandırılacağı” teminatı verilmiş.
Başbakan, “YÖK’ün reforme edilmeye şiddetle ihtiyacı var” dedi. Keza AKP hükûmetinin önceki Millî Eğitim Bakanları, “YÖK’ün yapısının değiştirilmesi”ni bakanlıklarının ve kendilerinin “olmazsa olmaz” öncelikli ve “birinci görevi” sayıp taahhüd ettiler. YÖK’ün bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi sâdece yüksek öğretimde koordinasyonla kalıp akademik eşgüdümü sağlayan bir kurul haline getirilmesiyle üniversitelerin özerkliğe kavuşturulmasının gereğini her fırsatta deklâre ettiler…
Bunun içindir ki, muhalefetin “başörtüsü yasağı sorunu” ile birlikte “YÖK’ün yapısının düzeltilmesi” çağrısını reddeden Başbakan’ın bugünkü “YÖK zirvesi” dikkat çekici.
“Dolmabahçe buluşmaları” kapsamında YÖK Başkanı ve üyeleri ile ilgili bakanların katılacağı kahvaltılı toplantıda üniversite rektörleriyle bir araya gelecek olan Başbakan’ın bu “en kapsamlı zirve”de “YÖK’ü masaya yatıracağı” ve “YÖK reformu”yla ilgili bilgi alış verişinde bulunacağı belirtiliyor.
Ne var ki bugüne kadar YÖK’le ilgili bütün çağrılara inadına olumsuz cevap veren Erdoğan’ın, bu son “YÖK hamlesi”, ister istemez tıpkı rafa kaldırılıp seçim sonrasına bırakılan başörtüsü yasağı gibi YÖK’ün de seçim sürecinde “seçim vaadi ve malzemesi” olarak kullanılacağı istifhamını uyandırıyor…
MAĞDURİYETLER SÜRÜYOR…
Diğer yandan görevinin üç yılını 10 Aralık’ta tamamlayacak olan YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan’ın, göreve geldiği dönemde en önemli sorun olarak katsayı ve başörtüsünü gördüğünü belirterek, “İkisi de hallolmuş durumdadır” demesi dikkat çekici.
YÖK Başkanı gerçi peşinden, “başörtüsünde itiraz eden bir tane üniversite bile olsa yüzde yüz bir konsensüsten bahsedilmeyeceğini”, katsayıda da “yüzde yüz olmadıysa bile küçük birşey kaldığını” söyleyerek sözüne açıklık getiriyor. Ancak, YÖK’ün “başörtülü öğrencilerin dersten çıkarılamayacağı, sadece tutanak tutulacağı, tâlimata uymayan öğretim üyelerine soruşturma açılacağı” yazısına rağmen hâlâ üniversitelerin önemli bir yekûnunda yasağın devam etmesi, hatta aynı üniversitenin bünyesindeki kampüslerde farklı uygulamalarla yasağın dayatılması, işin gerçeğini ortaya koyuyor.
Böylece, “Bize göre bitti, artık o işe karışmıyoruz, artık siyasilerin işidir” diyen YÖK Başkanı’nın, “Üniversiteler tarafını hallettik gibime geliyor” cümlesinin geçerliliği kalmıyor.
Katsayı konusunda ise ileri sürdüğü gibi “küçük bir şey kalmış” ve “katsayı sorunu çözülmüş” değil; YÖK’ün ortaya attığı “a, b, c, d plânları alternatifleri”ne rağmen Danıştay’ın iptalleriyle tekrar başa dönülmüş. Eskisinin az farkıyla meslekî-teknik liseleri mezunlarının üniversite giriş sınavlarında uğradıkları katsayı haksızlığı sürüyor. Yüksek Öğretim Kanunu’nun “meslekî ve teknik okulların mezunlarına katsayı şartı”nı getiren ilgili 45. maddesi düzeltilmediği sürece, bu mağduriyetin de devam edeceği görülüyor…
Bu arada YÖK’ün Kocaeli Üniversitesi ve Gebze İleri Teknolojisi Enstitüsü rektörlükleri için, “türbana özgürlük bildirisine” imza atan Prof. Nurettin Abut ile Prof. Bekir Aktaş’ı birinci sıra adayı olarak Çankaya’ya göndermesine karşı, Cumhurbaşkanı Gül’ün bu iki ismi atamaması, ister istemez Nazlı Ilıcak’ın yazdığı “Türbana özgürlük’ bildirisini imzalamak bir nakise mi teşkil ediyor? Etmez ama acaba Gül, kamuoyunda böyle bir atamanın tartışılacağını bildiği için mi, onları devre dışı bırakmayı tercih etti?” sorularını sorduruyor.
(Sabah, 12.11 2010)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.