Saldım çayıra, Mevlam kayıra..
Şahsen ben Kemal Alemdaroğlu'nun “düşünce özgürlüğü” konusunda mini minnacık bir çabasını dahi görmedim.
Atatürkçü Düşünce Derneği Bern(İsviçre) Şubesi Alemdaroğlu'nu 'Düşünce ve İfade özgürlüğü Savaşçısı' ilan etmişse, vardır bir bildikleri.
Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk'a da aynı unvanla ödül vermişler..
Selçuk hastanede, Perinçek hapishanede olduğu için görüşlerimi saklı tutacağım.
Alemdaroğlu, Ergenekon Operasyonu'nda gözaltına alındıktan sonra şartlı salıverilmişti.
Mağduriyet kokan bir açıklama yapan Alemdaroğlu, hakkındaki suçlamalar için “aslında hepinizin takdir edeceği nedenlerle yapılmıştır” demişti.
Eski bir öğrencisi, İsmail Doğa Karatepe açıklamayı çookk garip duygularla okumuş.
Meğer Alemdaroğlu'nun mağdur ettiği solcu öğrencilerden değil miymiş!
Bu yüzden sendika.org'ta “Kemal Alemdaroğlu'na açık mektup” başlıklı bir yazı yazmış..
“Rektör olduğunuz dönemde bir öğrencinizdim, hışmınıza uğrayan binlerce öğrencinizden biri” diye tanıtıyordu kendisini..
Şu sözler Karatepe'ye ait:
“Siz yüzlerce öğrencinize soruşturma açarak, okuldan kovarak, uzaklaştırarak hayatlarını ansızın değiştirdiğinizi biliyorsunuzdur. Soruşturmaların sebepleri oldukça komik oluyordu. Yanlış hatırlamıyorsam solcular arasında görülmek, gitar çalmak gibi nedenlerden uzaklaştırılmıştık. Aslında sizin de takdir edeceğiniz nedenlerle yüzlerce öğrencinizi üniversite kapısının dışına atıvermiştiniz bir tek imzanızla.”
Alemdaroğlu'nun 'demokratik üniversite' isteyen ve YöK'ü protesto eden öğrencileri defalarca polis marifetiyle gözaltına aldırdığını hatırlatan Karatepe bakın neler diyor:
“Sizin gibi hayatlarımızı değiştirebilen bir muktedirin, emniyet müdürlüğünden çıkarken sahip olduğu solgun yüz bende ve sanıyorum daha birçok öğrencinizde karışık duygulara neden oldu. Bu solgun yüzü iyi tanıyorduk. Böyle solgun yüzlere çokça zaman sahip olmuştuk, çoğu zaman solgun yüzler sizin eserinizdi.”
Karatepe sözlerine şöyle son veriyordu:
“..bu hayatta sizle hiçbir ortak duygu beslemesem bile sizin için de adalet, demokrasi ve sağlıklılığı bütün samimiyetimle diliyorum.”
Aynı kanıdayım.
Varsın ADD'ciler bol keseden “düşünce özgürlüğü savaşçısı” ödülleri dağıtsınlar..
Bu da birşey..
İnsanın hoşuna gidiyor.
Bakın, yüzümde kocaman bir tebessüm halkası yayılıverdi..
Hıncal Ağbi, Türk Berlusconi'yi buldu...
Yeni bir muhalefet partisi arayışı Hıncal Uluç'u da sarmış. Sağda, solda, yıpranmamış isimlerin kuracağı “Cumhuriyetçi” parti istiyor. “Hikmet Abi modeli” gibi bişey. “Cem Boyner” modeli diyemeyeceğim. 'Yeni Demokrasi Hareketi' radikal liberal-demokrat bir partiydi.
Hıncal Ağbi'nin partisini kim çekip çevirecek? Onu da düşünmüş.. TüSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ.. Aydın Doğan'ın kızı canım.. Tansu çiller ile kaçan fırsatın Arzuhan Hanfendiyle geri döneceğini vurguluyor, “Türkiye'nin Berlusconisi adeta” diye ekliyor ağbimiz. Berlusconi de medya patronu, reklam, sigorta şirketleri falan var, tamam.. Lakin zengin Kuzey'in yoksul Güney'den ayrılmasını savunurdu.. O da öyle bir cumuriyetçi.. Sağ -popülüst çizgide, üstelik yolsuzluk suçlamasıyla mahkemeye çıkarılan ilk İtalyan Başbakan. Toscana'lı solcular “tavuk hırsızı” diye duvarlara yazarlardı, o da başka.
Arzuhan Hanfendi, Hıncal Ağbisinin teklifini düşünmeli.. Dışardan gazel okumaktansa elini taşın altına soksun tabii. Hükümetleri orasından burasından çekiştirme gayreti son bulur, Büyük Sermaye partisine kavuşur böylece. 'TüSİAD üyesi yazar-işadamı' Ertuğrul özkök de partinin iletişim kampanyasının başına geçer. Şair özdemir İnce şarkı sözlerini yazar, Fazıl Say çalar, çelik söyler. Araya bir de arya sıkıştırdın mı, tamam bu iş. Köylüyle falan görülecek bir iş olmadığına göre halkla ilişkileri Aysun Kayacı üstüne alır. Gerçi özkök iletişim doktoru olarak 1979'daki ara seçimde Ecevit'in danışmanıydı, “zor günleri halkla beraber aşacağız” sloganını da o keşfetmişti, CHP kaybetmişti o da başka. Olsun. O otuz sene önceydi.
Değme semazenlere taş çıkartıyorlar
AB Komisyon Başkanı Jose M. Barroso, CHP'li milletvekillerinin de katıldığı toplantıda AK Parti hakkındaki kapatma davasını laikliğin korunması açısından önemsediklerini söyledi. Barroso, demokrasinin kendini koruma hakkına sahip olduğunu da sözlerine ekledi.”
Yani Barroso böyle de konuşabilirdi. Barroso'yu AK Parti kankalığıyla suçlayan CHP'liler zil takıp oynardı. Sonra da “Bakın, AB de bizim gibi düşünüyor. AB, Avusturyalı Haider'i de seçimi kazandığı halde Başbakan olmasını engellemişti” demezler miydi? Ekranlarda ikide bir “Haider, Haider, Ey arkadaş!” diye kafamızın etini yememişler miydi? “Ben siyasetçi değilim, hukukçu kimliğimle konuşuyorum.. önümüzde Haider örneği var yani” diye vıcık vıcık olmuyorlar mıydı? Bunlardan birinin gözü, Baykal'ın koltuğunda değil miymiş meğer!
Aynı AB, Avusturya'ya “Haider Başbakan olursa AB üyeliğinizi gözden geçiririz” derken badem gözlüydü, alyanaklıydı da AK Parti'nin kapatılmasından rahatsızlık ifade edince mi şaşıgözlü, dalyanak oluverdi?
AK Parti-Haider ilişkisi kuranların iş Barroso'ya gelince 'sömürge valisi edasıyla konuşuyor” diye suçlamaları yok mu? özleri de sözleri de bir olsa, hakikaten 'milli' hislerle konuştuklarına inansam, bir alkış da benden. Bir oraya dönüyorlar, bir buraya.. Değme semazenlere taş çıkartıyorlar. Buna da alkış.