Gittiğimiz Antep, içtiğimiz...
Gecekondu çatılarından, iskele açıklarından, metruk arsa köşelerinden çatapat veya boru çıkmadığı günlerde –eksik olmasınlar-, sanat dünyamızın mümtaz isimleri bir adım öne çıkarak gündeme yeni, adı-sanı duyulmamış tropik sebze ve meyve ürünleri getiriyor ve halkımızı aydınlatıyorlar; memnun ve mahzûz oluyoruz, sanata duyduğumuz güven artıyor, sanatçılara saygımız nâmütenâhi raddelere geliyor.
Onlar, toplumun öncüleri; biz cahil ahali, karanlıklar içinde el yordamıyla kıpırdamaya çalışırken onlar yukarıya ve ileriye doğru kaldırdıkları fenerle yolumuzu açıyorlar; böylece ileriye doğru gidiyor, gidiyoruz. Bunlardan bazıları için "Ne yol açması yahu, bunlar sadece yollarını buluyorlar" şeklinde tezviratta bulunanları ise şiddetle kınıyor ve "tembel" sudan gelinceye kadar ayıplıyoruz.
Eski tiyatroculardan kavuklu bir sanatçımız var meselâ; temsil esnasında "tuluât yapıyorum; toplumsal gerçekliklerden oyun tekstine fragtal sıçramalar yaparak sanatımı halka mal ediyorum" gibi bir varsayımdan hareket etmiş olsa gerek, durup dururken, "Asıl darbe yapmak için geçerli sebepler şimdi var ama darbe yapan yok. Bu ülkenin darbe vakti geldi fakat asker birşey yapmıyor. 1980'de yapılan darbe sırf Kenan Paşa'nın resim merakından dolayı yapıldı. Darbe yapacaksanız şimdi yapın" sözleriyle eylemini koymuş ve Türkiye'nin çağdaş değerlerden uzaklaştığını belirlemiş bulunuyor.
Sanat içindir o, biz anlamayız; biz kimiz ki? Gittiğimiz Antep, içtiğimiz corcor pekmezi. Adam, "darbe yapın, ne duruyorsunuz" diye sahnede kendini paralıyorsa ve biz bunu, "bu adam darbeciliğini övüyor" diye anlıyorsak, -dikkat!- hatâ bizdedir. Sanatın dili sembolik, soyutlayıcı ve kurgulayıcıdır. Siz bilmezsiniz, buna ironi derler; bir şeyi övermiş gibi yaparken zıddını kastederler, biz de inanır saftorik mevkiine düşeriz.
Darbeyi övmüyor, diyor ki, "yahu gelin şu oyunu seyredin; burada bir oyun sahnelemişiz, bir sürü borca girmişiz; masrafları çıkarmakta zorlanıyoruz. Tiyatro dediğiniz iki kalasla biraz hevesten ibaret değil ki; gişe de lâzım. Gel vatandaş gel, biraz gişe yapalım; biz de ekmek yiyelim!"
Yine aynı sanatçımız üç sene evvel, "Büyükanıt Paşa darbe yaparsa sabah erkenden kalkar, davul çalıp kutlarım" demişmiş. Desin, ne çıkar ki bundan; demek ki o günlerde yine bir gişe veya tiraj kriziyle boğuştuğu manası çıkarırım ben bu sözlerden. "Darbe yapın, darbe güzel bir şeydir" demiyor, ne diyor? "Boomm!" diyor?
Boomm ne peki?
Anlatayım: Adam avcı; bulunduğu kalabalık mecliste herkes hemen herşeyden bahsediyor ama konu avcılığa bir türlü gelmiyor. Oysaki bizimkinin anlatmak için kıvranıp durduğu müthiş avcı palavraları var. Önceleri terbiyeli davranıyor, kimse aldırış etmeyince mecliste sözün bir anlığına kesildiği bir esnada aniden ortaya atılarak top gibi patlıyor,
-Boom!
Herkes susuyor, şaşkın bir halde dönüp bizim avcıya bakıyor; bizimki gayet memnun ve mesrûr, başlıyor anlatmaya,
-Yahu inanmazsınız; boomm dedim de aklıma geldi; bir gün ayı avına çıkmıştım tek başıma...
Şimdi anladınız mı; adam "darbe yapın, ne duruyorsunuz" demiyor, "boomm" diyor.
Gidin şu sanatçının piyesine, alkışlayın, sanata destek verin; bakın bakalım yine durup dururken "boomm" diyecek mi?
Netice itibariyle tiyatro bir "mektebi edeb" değil midir arkadaşlar?